Select a Region
Select a Country
Select a City

Dünyadaki UHY Ofisleri

Cihangir ÇAKIR[1]
ÖZET: Yeni iletişim teknolojileri insanlara, düşüncelerini ve eserlerini paylaşacakları olanaklar yaratan, paylaşım ve tartışmanın esas olduğu bir medya sunmaktadır. Sosyal medya olarak adlandırılan bu sanal ortam, kullanıcı tabanlı olmasının yanında kitleleri ve insanları bir araya getirmesi ve aralarındaki etkileşimi artırması bakımından önem taşımaktadır. Sosyal medya sadece elektronik haberleşme teknolojileri, fiziki ve toplumsal ağların olduğu değil, aynı zamanda, çeşitli suç ve ihlallerin gerçekleştiği bir yerdir. Kişilik hakkı, bu ortamda en çok ihlal edilen haktır. Bu makalenin amacı, sosyal medya, işlevleri, sosyal medyada ihlal edilen kişilik hakları ve bu ihlallere karşı korunma yollarını incelemektir.
Anahtar Kelimeler: Sosyal medya, kişilik hakkı, sosyal medyada kişilik hakları, kişilik hakkının ihlali, korunma yolları
ABSTRACT: New communication technologies provide people an enviroment in where participation and discussion is the basis and can people where share their thougts, ideas and creations. The virtual enviroment – that is called as a social media – is a user based enviroment and seems to be important in terms of bringing crowds and people together and increasing the interaction among them. Social media is not only a place where the telecommunication on technologies and physical and social Networks but also a place where various crimes and violations occurs. Personality rights are the most often violated rights in this medium. The purpose of this article to investigate social media, functions, violation of personality rights in social media and ways of protection.
Keywords: Social media, personality rights, personality rights in social media, violation of personality rights, ways of protection
GİRİŞ
Günümüzün en etkili medyası ve iletişim aracı olduğuna inanılan İnternet’te yaşanan hızlı ve büyük gelişim, bu alanın hukuki olarak ele alınması gereğini de ortaya çıkarmıştır. İnternet medyasının en büyük içerik belirleyicisi büyük ölçüde sosyal medyadır. Bunun bir sonucu olarak, sosyal medyada hem özel hukuku hem de kamu hukuku alanını kapsayan çeşitli uyuşmazlıklar meydana gelmektedir. Medya, her türden sözlü, yazılı, basılı, görsel metin imgeleri içeren çok sayıda iletişim araçlarını kapsayan bir kavramdır. Bunun içine gazeteler, dergiler, kitaplar, broşürler gibi basılı; televizyon, sinema gibi hem görsel hem işitsel ve radyo gibi işitsel kitle iletişim araçları girmektedir[2]. Günümüzde bu iletişim araçları arasına İnternet de girmiştir. Bununla birlikte sosyal medya da, içerisine başta sosyal paylaşım siteleri ve “sözlük” ler giren geniş ve özgür bir iletişim alanı olarak karşımıza çıkmıştır. Yeni medya kavramları arasında en popüler olanı belki de sosyal medya kavramıdır.
Çeşitli Uluslararası araştırmalar göstermektedir ki; ülkemizdeki 79.14 milyonluk nüfüsun, 46.3 milyonunu internete bağlanmaktadır. Yine bu araştırmalara göre internet kullanıcılarının 42 milyonu aktif olarak sosyal medyada yer alırken, bu kullanıcıların 36 milyonu ise sosyal medyaya mobil cihazlardan ulaşıyor[3]. Bireyler, sosyal medyayı kullanırken, hem kamuyu ilgilendiren, hem kişilerin özel hukukunu ilgilendiren hukuka aykırı faaliyetlerde bulunabilmektedir. Bireylerin, sosyal medyada yaptıkları her paylaşım ve faaliyetten dolayı, hukuki ve cezai sorumlulukları bulunmaktadır. Bireylerin yanı sıra sosyal medya hizmet sağlayıcıları da sosya medya kullanıcılarının kişilik haklarını ihlâl edebilmektedir. Hatta ne yazık ki, sosyal medya hizmet sağlayıcıları, bu ihlâllerini çeşitli yollarla meşru hale getirmektedir.
aa. Sosyal Medyanın Tanımı
Sosyal medyanın uzlaşılmış bir tanımı bulunmamakla birlikte, yapılan her tanım sosyal medyaya başka bir perspektif kazandırmıştır. Sosyal medyayı, “kişinin kendisinin ürettiği içeriği, yayınladığı ve paylaştığı her türlü platformun genel adıdır”diye tanımlayanlar olduğu gibi “Web 2.0’ın kullanıcı hizmetine sunulmasıyla birlikte, tek yönlü bilgi paylaşımından, çift taraflı ve eş zamanlı bilgi paylaşılmasına ulaşılmasını sağlayan medya sistemidir” diye tanımlayanlar da olmuştur. Brunty ve Helenek ise sosyal medyayı, “ kullanıcıları ağın parçası olan veya kendı sitesini yaratan diğer kullancılarla iletişime teşvik eden ve kullanıcılara içerik paylaşacak ya da kendi benzer ilgi alanları vasıtasıyla bağlantı kuracakları bir çevre yaratan sosyal ortam olarak” tanımlamıştır.
Genel anlamda sosyal medya üzerindeki tanımları birleştirecek olursak; “sosyal medya, internet altyapısı ve Web 2.0 teknolojisine dayanan, kişilerin ortak ilgi, bilgi, duygu ve düşünceleri bağlamında karşılıklı etkileşim, iletişim, paylaşım, işbirliği, topluluk oluşturma ve kendi içeriklerini yaratma imkanı sağlayarak sosyalleşmesine imkan tanıyan ortam ve araçların bütünüdür.”[4]demek daha güzel bir tanım olacaktır.
bb. Sosyal Medyanın Tarihçesi
Sosyal medya aslında kimse farkında olmadan, 1971 yılında iki tane yan yana duran bilgisayarların birbirine mail atmasıyla başladı. Bir süre sonra da, “theglobe.com” adlı sosyal paylaşım sitesi çıkarıldı. Fikir olarak çok beğenildi ve bundan 2 yıl sonra da “sixdegrees.com” rakip olarak karşılarına çıktı. Bu platform, insanlara profil oluşturma ve arkadaş listesi oluşturma imkanı sağladı. Yani bir nevi günümüzün Facebook’un ilk adımları o zaman atılmış oldu.
Teknolojinin ilerlemesi ve gelişmesi ile birlikte birçok yenilik sağlandı ve çıkarılan yeni sosyal ağların hepsi birbirine rakip olmaya başladı. 2000’lerden sonra, önce Friendster, ardından Myspace çıktı. The Social Network filminde de harika bir şekilde anlatılan Facebook bu mecraların arasına katıldı. Ortaya çıkan projeler arasında “hadi bana 140 karakter ile bir şey anlatın” diyen Twitter ise Facebook’un ardından sektöre adım attı. Günümüze kadar bu sosyal ağlar birbirine rakip olarak artmaya devam etti.
cc. Sosyal Medyanın Hukukla İlişkisi
İnternet medyasının baş döndürücü gelişiminin bir sonucu olarak, sosyal medya, toplumu ve bireyleri ilgilendiren çeşitli hukuki meseleleri etkileyen, hatta bu anlamda yeni meseleler ortaya çıkaran bir alan olarak ortaya çıkmıştır. Sıradan birer vatandaş olan bireyler kendilerine sunulan bu iletişim ve etkileşim ortamında söz sahibi olarak her biri sosyal medyanın üyesi haline gelmiştir.[5]
Bireyler, sosyal medyayı kullanırken, hem kamuyu ilgilendiren hem kişilerin özel hukukunu ilgilendiren hukuka aykırı hareketlerde bulunabilirler. İşte bu noktada sosyal medyanın hukukla ilişkisi ortaya çıkmaktadır. Sosyal medyadaki hukuka aykırı eylemler, Ceza Hukukundan, Medeni Hukuka, Ticaret Hukuku’ndan, Fikri Haklar Hukuku’na kadar birçok hukuk alanında söz konusu olabilmektedir. Sosyal medya ortamında en çok ihlal edilen hakkın kişilik hakkı olduğu bilinen bir gerçektir. Buradan hareketle sosyal medyanın Medeni Hukuk ile daha yakından ilişkisi olduğu söylenebilir.
dd. Sosyal Medyanın İşlevleri ve Araçları
Araştırmacılar, sosyal medyanın tam olarak nasıl işlediğini, insanlar arasındaki etkileşimi nasıl sağladığını ve işlevini belirlemeye çalışmışlardır. Bu konuda Butterfield konuşmalar, kimlik, var olma, gruplar ve kişisel ilişkilerden oluşan beş özellik keşfetmiştir. Daha sonra bunlara tanınma ve paylaşma eklenmiştir. Ve son olarak Kitzmann ve arkadaşları bu işlevleri tanımlamıştır[6]
Sosyal medya araçları da tıpkı sosyal medyanın işlevlerinde olduğu gibi araştırmacılar tarafından farklı sınıflandırmalara tabi tutulmuştur. Genel olarak sosyal medya araçlarını bloglar, mikrobloglar, sosyal ağ siteleri, medya paylaşım siteleri, wikiler, sosyal işaretleme siteleri, podcasting ve sanal dünyalar olarak sınıflandırmak mümkündür[7].
Kişilik hakkı kavramı, Türk Medeni Kanunu’nda tanımlanmamıştır. Doktrin ve uygulamada bu kavramın biri dar diğeri geniş olmak üzere iki anlamı bulunmaktadır. Dar anlamda kişilik hakkı, haklara ve borçlara sahip olabilmeyi yani hak ehliyetini ifade eder. Geniş anlamda kişilik hakkı ise, hak ehliyetinin yanında, fiil ehliyetini, kişisel durumları ve kişisel haklarını da içine alan son derece geniş kapsamlı bir kavramdır. Öğretide kişilik hakkının değişik şekillerde tanımlandığını görmek de mümkündür.[8]
Yapılan tanımlamaların hepsi belirli bir yönüyle de olsa kişilik hakkını anlatmaktadır. Ancak, çok genel bir ifadeyle, kişilik hakkı,” kişinin, kişisel değerleri üzerinde sahip olduğu mutlak ve tekelci haktır”[9] şeklinde kısa ve öz bir tanımlama da yapılabilir. Yargıtay’a göre de, kişilik hakkı, “kişinin kendi özgür ve bağımsız varlığının bütünlüğünü sağlayan ve herkese karşı ileri sürülebilen mutlak bir haktır”[10].
Kişilik hakkı, kişiliğin ortaya çıkmasıyla birlikte kendiliğinden kazanılır. Bunun için, gerçek kişilerde sağ ve tam doğum, tüzel kişilerde kuruluşun tamamlanması yeterlidir. Bunların dışında başka şart aranmaz. Aynı şekilde, kişilik hakkının sona ermesi de kendiliğinden olur. Kişiliğin sona ermesi kişilik hakkının sona ermesine de yol açar[11].
aa. KİŞİLİK HAKKININ ÖZELLİKLERİ
Kişilik hakkı mutlak haklardandır. Yani herkese karşı dermeyan edilebildiği gibi, hak sahibi dışındaki herkes için bu hakka saygı gösterme, onu ihlâl etmeme yükümlülüğü vardır.[12]
Bilindiği üzere haklar malvarlığı hakları ve şahısvarlığı hakları olarak ikiye ayrılır. Kişilik hakkı şahısvarlığı hakları içerisinde yer alır. Bu nedenle kişilik haklarının değeri parayla ölçülemez. Şüphesiz, kişilik hakkının ihlalî sonucunda sadece manevi zarar meydana gelmez; maddi zarar da meydana gelebilir. Ancak burada dikkat etmek gerekir ki, tazminat olarak ödenen para saldırıya uğrayan kişilik hakkının tam karşılığı değildir[13].
Şahısvarlığı olmasının sonuçlarından biri de kişilik hakkının sahibine sıkı şekilde bağlı olmasıdır. Bu nedenle sadece sahibi tarafından kullanılabilir. Ayrıca, kişilik hakkının sağlararası ya da ölüme bağlı işlemlerle el değiştirmesi de mümkün değildir.
Nihayet, kişilik hakkından tümüyle vazgeçilmesi, hukuka ve genel ahlâka aykırı olarak sınırlandırılması mümkün değildir[14]. Aksi takdirde sınırlandırmayı konu alan hukukî işlem batıl olur (MK.m.23; BK.m.26-27).
Kişilik hakkı çok yönlüdür; sadece medenî hukuku ilgilendirmez. Kişilik hakkına konu teşkil eden değerlerin pek çoğu, başta Anayasa olmak üzere, Ticaret Hukuku ve Ceza Hukuku normlarıyla da korunur. Gerçekten, genel anlamdaki kişilik hakkının Medeni Kanunun 23-25inci maddeleriyle Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde düzenlenmiş olması, onun sadece özel hukuktan kaynaklanan bir hak olarak kabul edilmesini gerektirmez. Kişilik hakkı, özel hukuktan daha öte, Anayasa teminatı altında olan, anayasal nitelikli temel bir haktır[15].
Kişilik hakkının “insan hakları” ile de yakın ilişkisi vardır. Hattâ, kişilik hakkının bünye bakımından insan haklarıyla birleştiği de söylenebilir. Özellikle, hayat, beden tamlığı, sağlık ve özgürlük gibi değerlerde bu durum çok belirgindir.
bb. KİŞİLİK HAKKININ KONUSU
Kişilik hakkının konusu, hukuk düzenince koruma altına alınmış bir takım “kişisel değerler”dir[16]. Kişilik hakkının konusunu oluşturan kişisel değerlerin sınırlı bir sayıma tabi tutularak önceden belirlenmesi mümkün olmadığı gibi, böyle bir hareket tarzı amaca da uygun düşmez[17]. Şu halde, kişilik hakkına konu teşkil eden kişisel değerleri ve kapsamlarını belirleme görevi hâkimindir. Örneğin, medya yoluyla yapılan bir kişilik hakkı ihlalinde öncelikle basın tarafından hukuken korunan bir kişilik değerine müdahale edilip edilmediği saptanmalıdır. Hukuken korunan bir kişilik değerinin tespitinde hakim; yazılı hukuk kurallarını ve örf adet hukukunu dikkate almalıdır. Gerekirse kendisi hukuk yaratarak korunması gereken bir kişilik değeri olup olmadığını tespit etmelidir[18].
Görüldüğü gibi, kişilik hakkının muhtevasını oluşturan değerleri kesin olarak saymak imkânsızdır. Ancak, öğreti, bugüne kadar varlığı kabul edilmiş kişisel değerleri sınıflandırmaya tabi tutmak eğilimindedir[19]. Yargıtay da kişisel değerleri, “…Kişisel varlıklar, insanın insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir. …”[20] diyerek ikili bir sınıflandırmaya tabi tutmuştur.
Kişiliğin, maddî, manevî ve iktisadî yönlerinin bulunduğu varsayılırsa üçlü bir sınıflandırma yapabiliriz.
Kişiliğin maddî bütünlüğü, “hayat”, “ beden tamlığı” ve “sağlık” gibi değerlerden oluşur.
aaa. Hayat
Kişilik hakkı içinde yer alan en önemli kişisel değer hayattır. Hayat dışındaki bütün değerler onunla anlam kazanır. Nitekim, Anayasa’nın 17 nci maddesinin birinci fıkrasına göre, “herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir”[21]. Hayat, niteliği gereği toplumu da yakından ilgilendirir. Bu nedenle, genellikle, kişilerin hayatları üzerinde özgürce tasarruf etmeleri kabul edilmemektedir.
bbb. Beden Tamlığı
Beden tamlığı kişilik hakkı içinde yer alan temel değerlerdendir. Anayasanın 17 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre de, “tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tabi tutulamaz”. Dolayısıyla, haklı bir sebeb olmaksızın insan bedenine yönelik olarak işlenen her türlü fiil kişilik hakkını ihlâl etmiş sayılır.
ccc. Sağlık
Sağlık da kişilik hakkı içinde yer alır. Bu açıdan fiziksel sağlık ile ruhsal sağlık arasında fark yoktur. Bu nedenle, her ikisine yönelik saldırılar da kendiliğinden kişilik hakkını ihlâl etmiş sayılır.
Kişinin manevî bütünlüğü, “ehliyetler”, “özgürlük”, “şeref ve haysiyet”, ad”, “resim”, ve “sır çevresi” gibi değerlerden oluşur.
aaa. Ehliyetler
Kişilik hakkı kavramını açıklarken belirttiğimiz gibi kişinin, biri hak ehliyeti ve diğeri fiil ehliyeti olmak üzere iki önemli ehliyeti vardır. Hak ehliyeti, hukuk nazarında haklara ve borçlara sahip olabilme gücünü anlatır. Gerçek kişilerde, sağ ve tam olarak doğmak hak ehliyetinin kazanılması için yeterlidir. Aynı şekilde, fiil ehliyeti de kişilik hakkında dâhil değerlerden sayılır. Fiil ehliyetinin kazanılması için, ayırt etme gücü, erginlik ve kısıtlı olmama gibi şartlar aranır.
Bir kişinin, hak ve fiil ehliyetinden tümüyle vazgeçip kendisini ehliyetsiz kişi konumuna sokması, hukuka aykırı şekilde sınırlaması kabul edilemez. Bu husus daha önce de belirttiğimiz gibi, Medenî Kanunun 23 üncü maddesinin birinci fıkrasında, “Kimse, hak ve fiil ehliyetlerinden kısmen de olsa vazgeçemez.”denilerek açık bir şekilde ortaya konmusştur.
bbb. Özgürlük
Manevî bütünlük içinde yer alan değerlerden bir de özgürlüktür. Herkesin kendi geleceğini bizzat belirleme hakkı vardır. Bu, kişi olmanın tabiî sonuçlarından biridir. Anayasa’nın 19 uncu maddesinin birinci fıkrasına göre, “herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir”. “Kimse, özgürlüklerinden vazgeçemez veya onları hukuka ya da ahlâka aykırı olarak sınırlayamaz” (MK.m.23/2).
Anayasa, özgürlüğün diğer görünümlerini de teminat altına almıştır. Meselâ, “herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır” (AY.m.22/1). “ Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir” (AY.m.23/1). “ Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir” (AY.m.27/1)
ccc. Şeref ve Haysiyet
Şeref ve haysiyet, kişiye, taşıdığı bir kısım özellikler nedeniyle toplum tarafından verilen değeri ifade eder. Herkesin, içinde bulunduğu toplum karşısında sahip bulunduğu bir yeri (değeri) vardır. Kişiler, onun sahip olduğu bu konumu sarsıcı tutum ve davranışlardan, haksız, gerçek dışı ve küçük düşürücü isnatlarda bulunmaktan kaçınmak zorundadırlar. Bunu Yargıtay bir kararında; “… Davaya konu edilen dilekçede; davacı belediye başkanının şahsi çıkarlarını gözettiği, belediyeyi tüccar mantığıyla yönettiği, yasal yetkilerini çıkarı doğrultusunda kullandığı, yolsuzluk ve usulsüzlük yaptığı yazılıdır. Dosyadaki bilgi ve belgeler itibariyle belirtilen hususların doğruluğu davalılarca kanıtlanmadığına göre anılan sözlerin davacının kişilik hakkına saldırı teşkil ettiği kabul edilmelidir. …”[22] diye ifade ederek şeref ve haysiyete yönelik yapılan saldırının kişilik hakkının ihlaline neden olduğunu belirtmiştir.
ddd. Ad (İsim)
Kişinin adı da kişilik hakkına dahîl değerlerden biridir. Herkes, başkalarının adına saygı göstermek zorundadır. Aksi takdirde ad sahibinin kişilik hakkını ihlâl etmiş olur. Ancak, Medenî Kanun, genel anlamıyla kişilik hakkını koruma amacına yönelik hükümleri (MK.m.23-25) yanında adı özel olarak koruma yoluna gitmiştir.
eee. Resim
Kişinin resmi de kişilik hakkına dahîl değerlendendir. Bu anlamdaki “resim kavramına, kişinin bir fotoğrafta, filmde veya televizyonda tespit edilmesi ve gösterilmesi girdiği gibi, fırça ya da kalemle yapılan resim veya karikatürleri de girer”[23]. Üçüncü kişiler sahibinin izni olmadan onun resmini kullanamazlar. Aksi takdirde resim sahibi kişilik hakkını koruma amacına yönelik hükümlerin uygulanmasını isteyebilir[24].
Ancak, resme dönük korumanın bazı hâllerde zayıfladığı söylenebilir. Gerçekten, “kamuya mal olmuş kişiler”in resimleri haber amacıyla kullanılabilir[25]. Aynı şekilde, tesadüfen de olsa bir topluluk içinde yer alan kişinin resmi topluluk hâlindeyken değerlendirilebilir. Aynı esas gösteri yürüyüşlerine katılan kişiler bakımından da geçerlidir. Buna karşılık, topluluk hâlindeyken çekilmiş bir resimden sadece o kişinin yer aldığı karenin seçilip reklâm amacıyla kullanılması kişilik hakkına saldırı teşkil eder.
fff. Özel Hayata İlişkin Sır Çevresi
Toplumsal bir varlık olan insan, günlük hayatını sürdürürken çeşitli ilişkilerde bulunur. Bu ilişkiler değişik özelliklere ve kapsamlara sahiptir. Bütün bu ilişkilerde yer alan taraflardan birini kural olarak bir insan oluşturur ve bu değişik ilişkiler bütünü o insanın “hayat (yaşam) alanını” meydana getirir.
Bir ilişkiler bütünü olan hayat alanı, öğretide, genellikle diğer kişilerin bilgisine açık olma derecesinden hareketle “ortak hayat alanı”, “özel hayat alanı”, ve “gizli hayat alanı” şeklinde üç ayrı alana bölünmektedir[26]. Özel hayat alanı, iş hayatının kapsamına girmeyen ilişkilerden oluşur. Kişinin eşi, çocukları, ana babası, diğer akrabaları, yakın arkadaş çevresi, komşuları, üyesi bulunduğu dernek mensupları gibi çeşitli kesimlerle olan ilişkileri hep özel hayat alanı içinde yer alırlar. Kişinin özel hayata ilişkin sır çevresinin ihlali kişilik hakkına saldırı teşkil eder[27].
İktisadî bütünlüğe ilişkin değerler, kişinin ekonomik varlığını devam ettirebilmesi için mutlaka sahip olması gerekli değerlerdir. Bunlar, “iktisadî hürriyet ve varlık”, “meslekî şeref ve haysiyet” ve “meslekî ve ticari sır çevresi” olmak üzere üçe ayrılmaktadır.
aaa. İktisadî Hürriyet ve Varlık
Bir kişinin manen gelişmesi, bir noktada iktisaden gelişmis olmasına bağlıdır. Daha önce de belirttiğimiz üzere, Anayasaya göre, “herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir” (AY.m.17/1).
Şüphesiz, öngörülen bütün bu özgürlükler sınırsız değildir. Nitekim, kamu yararı ve dürüstlük ilkesinden (MK.m.2) kaynaklanan sınırlamalar görülebilir.
bbb. Meslekî Şeref ve Haysiyet
Kişiler, birey olarak toplum içinde sahip bulundukları değer yanında, meslekî faaliyetleri bakımından da bir saygınlık taşırlar. Üçüncü kişilerin bu saygınlığı zedeleyici davranışlardan kaçınmaları gerekir. Aksi takdirde kişilik hakkına aykırı hareket ettikleri için sorumlu tutulurlar. Bu tip haksız davranışlara örnek olarak, kişinin mesleğini kötüye kullandığı, mesela hastalara sarkıntılık ettiği, yalan beyanda bulunduğu, rüşvet aldığı gösterilebilir.
ccc. Meslekî ve Ticarî Hayata İlişkin Sır Çevresi
“İş hayat alanı”, özel hayat alanı dışında kalıp, kişinin yürütmekte olduğu ekonomik-meslekî faaliyet çerçevesinde ortaya çıkan olaylar bütününü ifade eder. Şüphesiz, iş hayatı ile özel hayat arasına kesin çizgiler çizmek, bunları birbirinden kesin olarak ayırmak mümkün değildir. Pek çok hâlde, değişik düzeylerde de olsa, bu iki alanın iç içe geçtiği, karşılıklı olarak birbirinden etkilendiği görülür[28].
Örneğin Ceza Kanununun[29] 239.maddesi “Sıfat veya görevi, meslek veya sanatı
gereği vakıf olduğu ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgeleri yetkisiz kişilere veren veya ifşa eden kişi, şikayet üzerine, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu bilgi veya belgelerin, hukuka aykırı yolla elde eden kişiler tarafından yetkisiz kişilere verilmesi veya ifşa edilmesi halinde de bu fıkraya göre cezaya hükmolunur” hükmünü içermektedir.
Benzer şekilde Bankalar Kanununun[30] 22/8 maddesi “Bu Kanunun uygulanmasında ve uygulanmasının denetiminde görev alanlar, görevleri sırasında öğrendikleri bankalar ile bunların iştirakleri, kuruluşları ve müşterilerine ait sırları bu Kanuna ve özel kanunlarına göre yetkili olanlardan başkasına açıklayamazlar ve kendi yararlarına kullanamazlar. Bu yükümlülük görevden ayrılmalarından sonra da devam eder.” hükmünü taşımaktadır.
cc. GENEL OLARAK KİŞİLİK HAKKININ KORUNMASI
Kişilik hakkı, mutlak nitelik taşıdığı için herkese karşı ileri sürülebilir. Dolayısıyla, herkes bu hakka saygı göstermek, onu tehlikeye düşürücü veya zarar verici davranışlardan kaçınmak zorundadır. Bu daha önce de belirtildiği üzere, kişilik hakkının Anayasal nitelikli temel bir hak olmasının tabiî bir sonucudur.
Kişilik hakkı, Anayasanın söz konusu hükümleri[31] yanında, medenî hukuk tarafından korunur. Medenî hukuk alanında etkili hükümlerin en önemlileri, daha önce de işaret edildiği üzere Medenî Kanunun 23-25 inci maddeleri ile Borçlar Kanunun 58 inci maddesidir. Ancak, bunlara ek olarak her iki kanunda da kişilik hakkının bazı görünümlerini koruyan çeşitli hükümler mevcuttur (MK.m.26, 121, 158; BK.m.26-27, 53-56).
Kişilik hakkına yönelik bir saldırı teşkil eden her hareket aynı zamanda Borçlar Kanunun 49 uncu ve devamı maddeleri anlamında haksız fiildir. Şüphesiz, genel anlamıyla haksız fiili düzenleyen Borçlar Kanunu hükümleri kıyasen kişilik hakkının ihlâlinden doğan anlaşmazlıklarda da uygulama alanı bulacaklardır.
Medenî Kanunun 23 üncü maddesi ile 24-25 inci maddelerinin hangi tür saldırılara karşı koruma sağladığı hususunda fikir birliği yoktur. Bir görüşe göre, kişilik hakkı, Medenî Kanunun 23 üncü maddesinde bizzat kişinin kendisinden gelecek saldırılara karşı, Medenî Kanunun 24-25 ve Borçlar Kanunun 58 inci maddelerinde ise hariçten gelecek saldırılara karşı korunur. İkinci görüşe göreyse, hem Medenî Kanunun 23-25 inci maddeleri, hem de Borçlar Kanununun 58 inci maddesi kişilik hakkını hariçten, yani üçüncü şahıslardan gelebilecek saldırılara karşı korumaktadır[32].
Sosyal medya kullanıcıları ile kullanılan sosyal medya hizmetini sağlayan sosyal medya hizmet sağlayıcısının hak ve sorumluluklarının belirlenmesi ile uyuşmazlıkların çözümünde, aralarındaki hukuki ilişkinin belirlenmesi gereklidir. Sosyal medya hizmet sağlayıcısı tarafından bir takım kullanım kuralları belirlenerek web sitesinde yayımlanmakta, bu bilgilendirmeden sonra sosyal medya platformunun sunduğu hizmetlere erişim ve bunların kapsamında yer alan faaliyetlerden yararlanmak için bu kullanım kurallarına uyulması istenilmektedir. Aslında burada sosyal medya hizmet sağlayıcısı ile kullanıcı arasında bir sözleşme kurulmaktadır. Çünkü, kullanıcı sosyal medya platformunu kullanabilmek için öncelikle, kayıt olma, üye olma veya profil oluşturma gibi yöntemlerle sisteme dahil olmakta, sonrasındaki kullanımlarında bu kuralları kabul etmiş sayılmaktadır. Bu kullanım kuralları genellikle, taraflar arasındaki hak ve yükümlülükleri belirleyen sözleşmenin hükümleri nitekliğini taşımaktadırlar. Burada kullanıcılar ile sosyal medya hizmet sağlayıcısı arasında tek bir sözleşme var gibi görünse de, bu sözleşmede kullanım koşulları, gizlilik ve veri kullanım koşulları, güvenlik koşulları, reklam ve diğer ticari içerik koşulları, fikri mülkiyet koşulları gibi çeşitli alanlarda belirlenen hükümlerin yer aldığı bir sözleşmeler bütünüdür[33].
Çeşitli sosyal medya kullanım sözleşmelerine konulan sorumluluk sınırlandırılması veya sorumsuzluk şartları ile meydana gelen zarar ve hasarlar (doğrudan veya dolaylı zararlar, kâr kayıpları, itibar kaybı, veri kaybı gibi) konularda sorumlu olunmadığı her ne kadar taraflar arasındaki sözleşmede bir hüküm olarak yer almakta ise de, mahkemelerce geçerliliklerinin belirlenen hukuk sistemi içinde tartışılması mümkündür.
Sosyal medya hizmet sağlayıcıları, sundukları sözleşmelerden kaynaklanacak tahkim şartına yer verebildikleri gibi uygulanacak hukuku ve mahkemeyi de belirleyebilmektedirler. Bu sözleşmelere bakıldığında tek bir hukuka atıf yapılabildiği gibi, kullanıcıların yaşadığı coğrafi bölgeye göre farklı hükümlere yer verilebildiği de görülmektedir. Örneğin: Amerika Birleşik Devletleri’ndeki kullanıcılar için farklı, burası dışındaki kullanıcılar dışındaki kullanıcılar için farklı hükümler uygulanabilmektedir[34]. Sosyal medya hizmet kullanım sözleşmelerinin dili genellikle İngilizcedir ve uyuşmazlık halinde sözleşmenin farklı dillere çevirileri tam veya kısmen yapılmış olsa dahi İngilizce versiyonunun esas alınacağına dair sözleşmelerde hükümler bulunmaktadır.
a. Sosyal Medya Kullanım Koşulları
Kullanım koşulları, genellikle kanunî düzenlemelerin gereklerine uygun, kötüye kullanımları önlemeyi amaçlayan, diğer kullanıcılara saygı gösterilmesi ve kullanıcıların kendilerini rahat hissettikleri bir güven ortamı sağlamasını esas alan kurallardır.
Sosyal medya platformlarında belirtilen kurallar[35], sosyal medya aracılığı ile paylaşılacak “içeriğe” ilişkin olabileceği gibi, verilen “hizmetlerin kullanımına” yönelik de olabilir. İçeriğe ilişkin belirlenen kuralların genellikle belli yasakları içerdikleri görülmektedir. Her sosyal medya platformunda bu kurallar farklı olmakla birlikte, çoğunlukla başkalarının kişilik hakkı ihlâli niteliği taşıyan; ırklarından, etnik kökenlerinden, ulusal kökenlerinden, dini inançlarından, cinsel kimliklerinden, cinsiyetlerinden, cinsel tercihlerinden, fiziksel engellerinden veya sağlık durumlarından dolayı kişilere ayrımcılığı teşvik niteliği taşıyan; başkalarının kişisel bilgilerini rıza dışı paylaşımını içeren[36]; telif hakkı ihlâli olan[37]; şiddet ve pornografik unsurlar taşıyan, şiddeti teşvik eden vb. paylaşımların içeriğe ilişkin kullanım kuralları ile yasaklandığı görülmektedir. Kullanım kurallarının bir kısmı ise, verilen hizmetin kullanımına ilişkin olup genellikle verilen hizmetlerin kanuna aykırı amaçlarla veya kanuna aykırı faaliyetler için kullanımınıi başkalarının isim, marka ve ticari unvanlarına zarar verilmesi, kimlik hırsızlığı, spam aracı olarak kullanımı, taciz ve istenmeyen teklifler gönderme gibi başkalarını rahatsız eden sosyal medya uygulamalarının kullanımını yasaklayan kurallardır.
Sosyal medya platformlarında belirlenen bu kullanım kurallarına kullanıcı tarafından uyulmaması halinde, hizmet sağlayıcı tarafından kullanıcıya uygulanacak yaptırımlar ve hükümler taraflar arasındaki hizmet kullanım sözleşmesinde genellikle belirtilmektedir[38]. Bu yaptırımın çoğu zaman sosyal medya kullanıcısının paylaştığı içeriğin kaldırılması, hizmete erişiminin engellenmesi, hesabının askıya alınması, hakkında soruşturma başlatılması, hesabının iptal edilmesi,vb. şeklinde olduğu görülmektedir.
Sosyal medya platformlarında kullanım kurallarında, bu kuralların başka kullanıcılar tarafından ihlâline karşı, kullanıcıların başvurabilecekleri yöntemlere de yer verilmektedir. Genellikle başka kullanıcıların kullanım kurallarına uymaması veya bunları kötüye kullanması nedeniyle rahatsızlık duyan, mağdur olan veya zarar gören kullanıcılar için bir sistem vardır. Bu sisteme iç ihbar sistemi denilebilir[39]. İç ihbar sistemi, rapor etme, engelleme, destek merkezi gibi hizmetler öngörülmekte, kullanıcılar tarafından belli formların doldurulması veya seçeneklerin tıklanması suretiyle sosyal medya hizmet sağlayıcısı bundan haberdar edilmekte, kullanım kurallarının kötüye kullanımı veya ihlâli halinde sorunlu içerik inceleme altına alınarak kaldırılabilmektedir. Ancak bu başvurunun sonuç vermesi her zaman mümkün değildir. Sonuç alınamaması halinde yargı yoluna başvurmak gerekecektir.
b. Gizlilik ve Veri Kullanım Koşulları
Sosyal medya hizmetleri kullanma sözleşmesinin kapsamındaki hükümlerden biri de gizlilik kuralları veya politikalarına ilişkin olup kayıt veya kullanımla bunlar da kabul edilmiş sayılacağından kullanıcı ile sosyal medya hizmet sağlayıcısı arasında daha önce de ifade edildiği gibi gizlilik kuralları doğrultusunda, bir sözleşme ilişkisi kurulmaktadır. Sosyal medya platformlarında veri ve bilgiler öncelikle bizzat kullanıcı tarafından sağlanmaktadır. Bir başka veri ve bilgi sağlama yöntemi ise başka kullanıcıların paylaştığı bilgilerdir. Özellikle toplu fotoğrafların paylaşımı, durum güncellemesi yapılması, bir gruba ekleme veya etiketleme gibi yöntemlerle veri ve bilgiler elde edilebilmektedir. Diğer bir yöntem de bazı sosyal paylaşım sitelerindeki uygulamalar olup bunların her kullanımı verilerin elde edilmesinin yolu olabilmektedir. Bu bağlamda, sosyal paylaşım sitesi aracılığıyla fotoğraf ve video yüklenmesi, alış veriş yapılması, mobil uygulamalar gibi bazı uygulamalar ile konum bilgileri, telefon bilgileri gibi bilgiler toplanabilmektedir.
Sosyal medyada kişisel veri ve bilgi elde etmede kullanılan yaygın yöntemlerden birisi de çerezlerdir. Çerezlerin kullanımını, kullanıcılar ayarlar seçeneklerinden durdurabilirse de, bunun yapılması halinde internet sitelerinin birçok özellikleri kullanılamaz hale geleceğinden çerez kullanımı kabülü neredeyse zorunlu hale gelmektedir[40]. Elde edilen bu bilgilerin paylaşımı sosyal medya platformlarının gelir kaynaklarından biri haline gelmiştir. Çokça eleştirilmelerine rağmen bilgileri paylaşmaya devam eden sosyal medya platformları, sosyal medya hizmetleri kullanma sözleşmesindeki paylaşıma rıza gösterildiğine dair hükümlerle kendilerini korumaktadırlar[41]. Sosyal medya aracılığı ile kişinin çoğunlukla rızasına dayalı olarak elde edilen bilgilerin toplanması, kullanımı ve güvenliği de hukuki sorun teşkil etmektedir. Bu bağlamda kullanıcıların sosyal medya platformunun gizlilik politikası ve güvenlik konusundaki hizmetlerinin incelenmesi, gizlilik ayarlarının yapılması, paylaşımlarda kişisel veri niteliğindeki veya özel hayata ilişkin bilgi, fotoğraf, vb. bilgilerin paylaşımının azaltılması veri ve bilgi güvenliği açısından alınabilecek en basit önlemlerdendir.
Sosyal medya platformlarının kişisel verileri toplayarak veri güvenliğine yönelik tehlikelere neden olmaları yanında, bu veriler aracılığı ile kişilerin haberleşme hürriyetine yönelik ihlâllerde de bulunmaları mümkündür. Hatta bu konu, Facebook kullanıcısı Matthew Champbell tarafından, Kaliforniya’da bir mahkemede tazminat davasına konu edilmiştir[42]. Davanın içeriğine göre Facebook, kullanıcılarının mesajlarını inceliyor ve bu mesajlarda yazanlara göre karşınıza özel reklamlar çıkarabiliyordu. Kaliforniya’da sonuca bağlanan davaya göre ABD’li yargıç Facebook’un isteklerini reddetti ve davayı onların aleyhine sonuçlandırdı.
Sosyal medya hizmet sağlayıcılarının kullanıcılarının kişisel verileri üzerinde çokça eleştirilen bir uygulaması da, kullanıcı paylaşımlarının kullanıcı hesabı kapatsa ya da silinse bile, sosyal medya hizmet sağlayıcısının bunları silmeyerek saklaması ve üçüncü kişilerle paylaşabilmesidir[43]. Bunun gerekçesi olarak paylaşılan fotoğraf veya videolara yorum ve beğenide bulunulması halinde kişisel değil ortak paylaşım olarak değerlendirilmesi gösterilmektedir[44].
c. Güvenlik Koşulları
Sosyal medya platformlarındaki kişisel hesapların hackerler tarafından ele geçirilmesi sıkça gündeme gelen konulardan olup bu durum platformların güvenli bir ortam vaadine karşın ne derece güvenlik önlemi aldıklarının sorgulanmasına neden olmaktadır. Sosyal medya platformlarında güvenliğin sağlanması bakımından asıl sorumluluk ve yükümlülükler ise kullanıcılara yüklenmektedir. Bu bağlamda kullanıcılar için uyulması gereken kurallar belirlenerek bunlara uyulacağının taahhüt edilmesinin istendiği görülmektedir. Bunlardan bazıları, izinsiz başka kullanıcıların içerik veya bilgilerinin toplanmaması, sisteme virüs ve kötü yazılımların yüklenmemesi, başkalarının hesaplarına erişilmemesi, sistemin işleyişine müdahale edilmemesi, sistemi yavaşlatacak, kapasitesini zorlayacak hizmet engelleme saldırılarında bulunulmamasıdır.
Her ne kadar sosyal medya platformları hizmet kullandırma sözleşmelerinde güvenlik konusunda tam güvence vermeyerek bu konuda sorumluluğu kullanıcılara yükleseler de, sosyal medya platformunun güvenlik önlemlerinin yetersizliği nedeniyle kişisel bilgilerin ve hesapların ele geçirilmesi halinde sosyal medya platform sağlayıcı aleyhine hizmet kullanım sözleşmesindeki yetkili mahkemede dava açılması mümkündür. Bu davalar sözleşmenin tarafı olan hizmet sağlayıcısının gerekli güvenlik önlemlerini almaması, standart şifreleme veya hizmet sağlayıcısının gerekli güvenlik önlemlerini almaması, standart şifreleme veya güvenlik yöntemlerini kurmaması gibi nedenlerle kusurlu olması esasına dayandırılabilecektir. Ancak, bu davalardan sonuç alınması, yargı organlarının çok sayıda kullanıcı tarafından dava açılabileceği ihtimali, sosyal medya platformlarından bildikleri ve faaliyet gösterdikleri ülkelerdeki hukuku uyuşmazlık çözümünde kabul ettirmeleri ve bu ülkeler açısından bu platformların istihbarat, ekonomi ve vergisel yararlarından vazgeçilemeyeceği gibi düşüncelerle pek de mümkün görülmemektedir. Buna bir de kullanıcıların, genellikle Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkelerdeki mahkemelere gidip dava açmalarının zorluğu ve masraflı olması gibi hususlar eklendiğinde[45], sosyal medya platformları aleyhine dava açma yolunun pek tercih edilmediği, bu nedenle de platformların güvenlik ihlâllerinin yanlarına kâr kaldığı görülmektedir. Sosyal medya platformlarının güvenlik ihlâli nedeniyle dava edilmesi nadir olup LinkedIn’in 2012 yılında hacklenerek kullanıcı şifrelerinin Rus hackerlerce ele geçirilerek yayınlanması üzerine, bazı kullanıcılarca, Kuzey Kaliforniya Bölge Mahkemesinde LinkedIn aleyhine tazminat davaları açılmıştır. Her ne kadar hizmet sağlayıcısının sektör standartına aykırı ve güncelliğini yititrmiş bir şifreleme sistemi kullanmakta kusurlu olduğu Mahkemece belirlenmişse de, davacıların zarar gördüğü hususunun ispatlanamadığı belirterek açılan tazminat davalarının reddine karar verilmiştir[46].
Sosyal medyada güvenlik ile ilgili güncel bir örnek daha verecek olursak; geçtiğimiz günlerde, Nisan 2016’da Whatsapp’a gelen “uçtan uca şifreleme özelliği” ile ilgili Dr. Ömer Faruk Sayan önemli açıklamalarda bulundu. Sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamaya göre Whatsapp’ın uçtan uca şifreleme yöntemiyle şifrelenmiş mesajların Whatsapp tarafından okunduğunu, cihazın hafızasında saklanan bir anahtar yardımıyla şifrelerin çözülebildiğini vurguladı. İçinde bulunduğumuz dijital çağın en önemli sorunlarından biri haline gelen güvenlik ve gizlilik, Facebook ve Google gibi firmaların da bu konuda önemli adımlar atmasını sağlıyor. Ancak atılan adımlarda kişisel verilerin saklanmadığı ve herhangi bir amaçla okunmadığı söylense de kullanıcıların kafasındaki soru işaretleri giderilmiş değildir. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte de dijital ortamlarda gizlilik ve güvenlik kavramlarının sıklıkla sorgulanacağını söylemek mümkündür[47].
d. Reklam ve Diğer Ticari İçerik Koşullar
Reklam ve diğer ticari içerik koşulları, sosyal medya platformları tarafından sunulan ve bu platformlarda görülen reklam ve ticari ilişkin olup ne tür reklam ve içeriklerin sunulacağı veya yer verileceği bu kurallar dizini ile belirlenmektedir. Bu konuda sosyal medya hizmet sağlayıcıları, sosyal medya hizmetleri kullanım sözleşmelerine bir takım hükümler koymaktadırlar.
Genel olarak reklam içeriklerine ilişkin hükümlerde reklam içeriklerinin: asılsız, yanıltıcı ve hileli olmaması; sahte ürün reklamı yapılmaması; müstehcen olmaması; yasak ürün ve hizmetlere ilişkin bulunmaması; politik gündem ve hassas konuları istismar etmemesi; spam içermemesi; üçüncü kişilerşn telif, marka, gizlilik, mülkiyet, kişilik hakkı gibi haklarını ihlâl etmemesi; zararlı yazılımlar içeren sitelere yönlendirici nitelikte olmamasına ilişkin yükümlülüklere yer verilmektedir. Bu yükümlülüklere uyulmaması halinde sözleşme veya kullanım kurallarında belirtilen yaptırımlar uygulanabilmektedir.
Reklam politikalarında açıklanan hususlardan biri de kişisel reklamlarda kullanılan araçların özellikle çerezlerin kullanımına ilşikindir. Çerezler, reklam politikaları gereği genellikle reklam verenlerin hedef kitlesini belirlemesi ve reklamla ilgili istatistiklerin yapılması amacıyla kullanılmaktadır. Çerezler reklam ayarları ve web tarayıcısından kontrol edilebileceği gibi “çevrimiçi davranışsal reklamcılık” için AB ülkeleri için “youronlinechoices.eu”[48] gibi web sitelerinden kontrol edilebilir.
Sosyal medya platformlarının “çevrimiçi davranışsal reklamcılık uygulamaları” da kişilik hakkına saldırı teşkil edebileceğinden[49] üzerinde durulması gereken konulardandır. Çevrimiçi davranışsal reklamcılık, kulanıcıların ilgi alanlarına göre özelleştirilmiş reklamlar sunmak için, bu kullanıcıların internet üzerindeki davranışlarının izlenerek profillerinin çıkartılması anlamına gelmektedir[50]. Çevrimiçi davranışsal reklamcılık ile internet üzerinde kullanıcıların bıraktığı izler değerlendirilmekte ise de, birçok internet kullanıcısı, internet ortamındaki davranışlarının ne dereceye kadar iz bıraktığının farkında bile değildir[51]. Sosyal medya platformları başlangıçta sosyal medya hizmetleri kullanım sözleşmelerinde elde edilen veri ve bilgilerin paylaşılacağına dair hükümlere yer vererek, çok açık olmayan, üstelik anlaşılması güç paylaşım ve veri toplama politikalarına rağmen bu tür hareketlerini meşru kılmaya çalışmaktadırlar. Örneğin çevrimiçi davranışsal reklamcılık uygulamalarını kullanan yaygın sosyal medya platformu hizmet sağlayıcısı Google, Google Görüntülü Reklam ağındaki bir web sitesi veya Google tarafından Youtube videoları gibi içerik sunduğu web sitesinin ziyaret edilmesi ile kullanıcı bilgisayarına çerez veya başka bir izleme aracı yerleştirilmekte[52] üstelik bunlar kullanıcıların kendi tarayıcılarının çerezleri veya araçları olmadığından, bunlardan kurtulmak mümkün olmamaktadır[53].
Çevrimiçi davranışsal reklamcılık uygulamaları, pek çok kullanıcının bilgisi dışında uygulanmakta, hizmetleri sağlama sözleşmelerinde kapalı ve anlaşılmaz ifadeler ile tanımlandıklarından kullanıcıların bu konuda bilgilenmesi ve aydınlatılmış rızalarının alınması önlenmektedir. Çevrimiçi davranışsal reklamcılık uygulamaları nedeniyle hem kişilerin kendilerine ait bir değere izinsiz ve bedeli ödenmeden el konulmakta, hem de bu süreçte en temel insan haklarından biri olan kişisel mahremiyet ortadan kalkmaktadır[54].
Facebook, Twitter gibi birçok sosyal medya platformunun Çevrimiçi Sosyal Ağ İzleme (Online Social Network Tracking) yöntemine başvurduğu bilinen bir gerçektir[55]. Bu yöntemle sosyal medya platformları başka web sitelerinde yer alan “beğen”, “paylaş” gibi parçacıklar aracılığı ile bu web sitesinin ziyaret edilmesi halinde kullanıcılarını izlemektedir.
e. Fikri Mülkiyet Koşulları
Telif, marka gibi fikri mülkiyet konularının sosyal medya hizmetleri kullanım sözleşmesinde öncelikle genel kullanım koşulları içerisinde yer aldığı; telif hakkı, marka hakkı veya fikri mülkiyete uygun içerik paylaşımlarında bulunacağı yönünde kullanıcıdan taahhüt alındığı görülmektedir. Fikri mülkiyet ihlâli konusunda hangi ülke hukukunun ugulanacağı veya hangi mevzuatın uygulanacağına dair hükümlere yer verilebildiği gibi, fikri mülkiyet ihlâli hallerine ve ihlâl gerçekleşmişse uygulanacak prosedür ile o platforma özgü şikayet, itiraz, ispat, yaptırım süreçleri ile uyuşmazlık çözüm ilkelerine de yer verilebilmektedir. Bu nedenle kullanıcıların platforma üye olmadan önce bu kükümleri okumasında yarar vardır.
Kullanıcılar tarafından fikri mülkiyet ihlâlleri yapılması, sosyal medya platformalarında bazı yaptırımlara neden olmaktadır. Genellikle şikayet üzerine kullanıcının ihlâle neden olan içeriğine erişim engellenmekte, para kazanma vb. işlevler varsa devre dışı bırakılmakta, durum kullanıcıya bildirilmekte, belli sayıda ihlâlin gerçekleşmesi halinde kullanıcı hesabı kapatılabilmekte ve hatta kullanıcının yeni hesap açması önlenebilmektedir. Örneğin, 2014 yılı başında ülkemizdeki birçok sanatçıya ait Türkçe şarkının herhangi bir telif ücreti ödenmeksizin YouTube üzerinden yayını yapılırken Müzik Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği tarafından yapılan başvuru üzerine yaklaşık 145.000 video klibi gösterimden kaldırılmış, sonrasında taraflar arasında telif hakkı konusunda yapılan lisans sözleşmesi üzerine ilgili klipler gösterime açılmıştır[56].
Sosyal medya platformlarında karşılaşılan kişilik hakkı ihlâllerini gerçekleştirenler ilgili sosyal medya platformunun diğer kullanıcıları ya da platformdaki güvenlik önlemlerini aşmak suretiyle platforma müdahalede bulunan kişilerdir. Bu ihlâller paylaşılan içerik nedeniyle kişilik değerlerine saldırı veya reklamlardan kaynaklı olabileceği gibi, bilişim suçları aracılığıyla kişisel veri ve bilgilerin güvenliğine yönelik olarak da gerçekleşebilmektedir.
a.Paylaşılan İçerik Nedeniyle Oluşan İhlâller
Sosyal medyada yer alan metin, fotoğraf, video, ses gibi unsurlardan oluşan içeriğin önemli bir kısmı kullanıcılar tarafından yaratılmaktadır. Burada kişilik hakkı ihlâllerinin daha iyi anlaşılması için paylaşılan içerik kavramı üzerinde durmak gerekir. Paylaşılan içerik, sosyal medya platformunu kullanan kullanıcı kaynaklı, sosyal medya platformunda veya sosyal medya platformu hizmetlerine bağlantı aracılığı ile eklenen, oluşturulan, yüklenen, gönderilen, dağıtılan, başka internet sitesi veya hizmetlerine bağlantı ile sağlanan içeriği ifade etmektedir[57].
“Başkalarının hak ve hürriyetleri” sosyal medya ortamındaki hürriyeti sınırlandıran özel hukuk alanındaki yansıması kişilik hakkı olan bir kavramdır. Her ne kadar sosyal medya hizmetleri kullanım sözleşmelerinde kişilik hakkına ilişkin kullanım kuralları gereği içerikle ilgili belli sınırlandırmalar getirilse de, paylaşılan içerikle başka kullanıcıların şeref ve haysiyeti, mesleki ve ticari itibarı, sırları, ad, ses ve resmi, özel hayatı, kişisel verileri gibi kişilik hakkının korumasında olan değerlerine yönelik saldırılar gerçekleşebilmektedir.
Sosyal medya platformlarında kullanıcılar tarafından paylaşılan içerikler nedeniyle en çok karşılaşılan ihlâl şekli, hakaret, tehdit veya iftira niteliği taşıyan unsurlar içermesi ve dolayısıyla başkalarının şeref, haysiyet ve itibarının zedelenmesidir[58]. Atılan tweetler, blog yazıları, forumlardaki görüşler gibi araçlarla bu platformları kullanan başka kişilerce aşağılayıcı, incitici, küçültücü, husumete maruz bırakıcı yazılı, görsel ve işitsel unsurlardan oluşan içeriklerle hakaret edilebilmektedir. Ayrıca müstehcen unsurları barındıran veya cinsel içerikli taciz mesajları ile de kişilerin manevi bütünlüğü ihlâl edilebilmektedir. Bazı sosyal medya uygulamalarında bulunan, başka kullanıcılara ait hakaret nitelikli içeriklerin paylaşımlarına olanak sağlayan “retweet” veya “paylaş” gibi uygulamalar yoluyla da içeriğin sahibi olarak olmasa da, içeriğe bağlantı sağlayan olarak sorumluluğu söz konusu olabilir. Bir diğer kişilik hakkına saldırı biçimi ise, gerçeğe aykırı ve iftira niteliğindeki içeriklerle kişilik hakkına saldırı halidir[59]. Kullanılan içerik bazen nefret söylemi, ayrımcılık, başkalarının husumetine maruz bırakıcı nitelik de taşıyabilir. Tüm bu durumlarda da kişinin kişilik değerleri ve dolayısıyla kişilik hakkı zarar görür.
Sosyal medya platformlarında yalnızca gerçek kişilerin kişilik hakları ihlâl edilmemektedir. Tüzel kişilerin de hakaret ve gerçeğe aykırı içeriklerle itibarına yönelik saldırılar yapılmaktadır. Özellikle bu tüzel kişilerin hizmetlerinin değerlendirildiği bloglar, forumlar veya platformlara bağlı yorum köşelerindeki paylaşımlarla ticari ve mesleki kişilik değerlerine saldırılabilmektedir. Gerçek kişiler kadar tüzel kişilerin de kişilik hakkının korunmasından yararlandığı düşünüldüğünde, bunların da itibarları kişilik hakkına ilişkin hükümler ile korunacaktır. Bu durum bazen haksız rekabet gibi durumlara neden olabilir. Bu durumlara neden olması halinde ise, bu hükümlere göre koruma yoluna da gidilebilecektir.
Daha önce de ifade ettiğimiz üzere, hakaret, tehdit ve iftira niteliği taşıyan içerikler sosyal medya platformlarının kullanım kuralları gereği yasaklar arasında yer almaktadır. Dahası bu tür paylaşımlarda tüm sorumluluk içeriği paylaşan kullanıcıya aittir. Sosyal medya kullanım koşullarına da baktığımızda, hakaret, tehdit ve iftira niteliği taşıyan içeriklerde tüm sorumluluğun, içeriği sağlayan kullanıcılara ait olacağı ve sosyal medya hizmet sağlayıcısının bu içerikleri denetleme sorumluluğu olmadığı ve dolayısıyla cezai ve hukuki anlamda sorumlu olmayacağını da görürüz. Sosyal medyada kişilik hakkını ihlâl edenin, yani içeriği paylaşan, sorumlu olan kişinin tespiti her zaman kolay değildir. Bunun en büyük nedenleri, sosyal medya platformlarındaki kullanıcıların gerçek kimlik bilgilerini verme zorunda olmamaları, bir kısım kullanıcıların takma adlar, sahte hesaplar veya 3.parti yazılımlar üzerinden sosyal medyaya ulaşmalarıdır. Böyle durumlarda kullanıcıların IP numarasına ulaşılarak kimlikleri tespit edilebilir. Son dönemde ülkemizde artan sosyal medyadaki terör örgütü paylaşımları nedeniyle birçok kişi tespit edildi ve birçok kişi yargılanıyor. Bu tespitin yapılması için sosyal medya hizmet sağlayıcısından da bilgi alınabilmektedir. Ancak, terör vb. önemli suçlar dışı bu bilgilerin verilmediği bir gerçektir.
Sosyal medyanın en çok tehdit ettiği kişilik hakkı şüphesiz ki özel hayattır[60]. Sosyal medya platformlarında iletişim ve başkalarıyla etkileşimde bulunabilmek için öncelikle var olmak gereklidir. Buradaki var olmaktan kasıt kişinin kendini göstermesi veya başkalarına görünmesidir. Bu görünebilme, kişinin ilk olarak kendisiyle ilgili bir profil oluşturarak kendisiyle ilgili bazı veri ve bilgileri paylaşmasıyla başlamaktadır. Devamında da, kendisi ve yaşamına dair bilgi, belge, görüş, fotoğraf gibi paylaşımlarla artarak devam etmektedir. Üstelik bu paylaşımlar yalnızca kişinin kendisi tarafından değil, arkadaşları tarafından da gerçekleştirilebilmektedir. Kötü niyetli kişilerin bu paylaşımları ele geçirmesi ve sonrasında porno siteleri gibi sitelerde veya reklam amaçlı olarak kullanılmasına olanak tanıdığından , kişilerin mağduriyetine neden olabilmektedir.
TMK.23. maddeye göre kişinin kişiliği, kendisine karşı da korunmuş olup kişilik hakkı üzerindeki rızanın sınırları emredici hukuk kuralları, ahlak, kamu düzeni ve hakkın özüdür. Buna göre, kişilerin özel hayatına ait paylaşımların, kişilerin rızasıyla alınması halinde de bu paylaşımların kullanılmasının bazı sınırları vardır. Yani, bu rızanın özel hayata ilişkin her türlü müdahaleyi hukuka uygun hale getirmesi beklenemez. Yine kişilerin özel hayatına ilişkin olarak, özellikle gizli çekimlerle elde edilen bilgi, ses ve görüntülerin yayınlanması ve geniş kitlelere ulaştırılmasında da sosyal medya platformları kullanılabilmektedir. Bu tür ihlâller içeren malzemelerin toplanması özel hayatın gizliliğini ihlâl ettiği gibi bunların ifşa edilmesi de ayrı bir ihlâl halidir. Son yıllarda politikacı, sanatçı, sporcu gibi kişilerin özel ilişkilerine ait sahnelerinin yer aldığı görüntülerin sosyal medya platformlarında yayınlanması özel hayata yönelik tipik ihlâl halidir[61].
Pek çok şirket, şirket içi haberleşmesinde bloglar, Twitter ve Facebook gibi sosyal medya ağlarını kullanmakta, gerek şirket gerek çalışanlar bu ortamda şirket duyurularını, sektördeki gelişmeleri, güncel konuları, sosyal medya gündemini takip edebilmektedir. Şirket çalışanlarının bu tür sosyal medya ortamlarında iş hayatı, iş arkadaşları ve şirketle ilgili paylaşımları da kişilik hakkı ihlâllerine neden olabilmektedir. Özellikle burada şirkete ait proje, mali bilgiler, tasarım ve sunumların paylaşılmasının şirket sırlarının gizliliğini ihlâl edebileceğini gözden uzak tutmamak gerekir. Reklam içerikleri de kişilik hakkı ihlâline neden olabilir. Reklamlarda benzer ürün ve hizmetleri veya bunları üretip sunan kişileri, işletmeleri ve şirketleri karalayıcı, yerici ve yanıltıcı unsurlara yer verilmesi mesleki ve ticari itibara zarar verebilir[62].
b. Güvenlik Sorunları ve Bilişim Suçları Nedeniyle Oluşan İhlâller
Sosyal medya hizmet sağlayıcıları platformun güvenli olarak kullanımı için yeterli ve gerekli düzeyde güvenlik önlemi aldıklarını sitelerinde ve kullanım koşullarında her zaman ifade ederler. Fakat, en yaygın sosyal medya platformlarının bile hacklendiğini, kullanıcı bilgilerinin ele geçirildiği veya bu sitelere bilişim teknolojileri aracılığı ile girilerek birçok bilişim suçu işlendiği bilinen bir gerçektir. Bu güvenlik sorununun nedeni ya kullanım kurallarına uyulmamasından ya da sistemdeki güvenlik açık ve eksikliklerinden kaynaklanmaktadır.
Sosyal medyada güvenlik açık ve eksikliklerinden kaynaklanan ve saldırıya uğrayan en önemli kişilik değeri kişisel verilerdir. Kaldı ki sosyal medya platformları, kullanıcıların kişisel verilerinin, profil bilgilerinin ve şifrelerinin başkalarınca kolayca ele geçirilebildiği ortamlardır. Kişisel ver ve bilgiler sosyal medya platformlarında çeşitli hileler, teknik yöntemler veya her ikisi kullanılarak elde edilmektedir.
Sosyal medya platformlarının web sitelerinin bile sahtelerinin oluşturulabildiği günümüzde, bu sahte siteler ile kişilerin bilgi, hesap ve şifreleri, kendilerinden platforma giriş yapılıyor izlenimi verilerek istenilmekte, kullanıcılar tarafından platforma giriş yapıldığı düşünülerek verilen bu bilgiler kolayca ele geçirilmektedir[63]. Bu tür sahte hesaplarla veri ve bilgilerin ele geçirilmesinin önlenmesinin en basit yolu, sahte sitenin URL’sini ilgili sosyal medya sitesinin URL’si ile karşılaştırmak, bu sitelere girildiği fark edilir edilmez şifreyi değiştirmek, virüs tanıma programını çalıştırmak, ilgili ve yetkili makamları bu konuda bilgilendirmek olmalıdır.
Güvenlik konusunda belki de karşımıza çıkan en yaygın örnek ünlü kişiler veya banka gibi kurumlar adına açılan sahte hesaplardır. Bu sahte hesapların gerçek zannedilerek başka kullanıcılar tarafından takip edilmesi ile başlayan süreçte, bankacılık işlemi yapıldığı izlenimi ile şifre veya kişisel bilgilerin girilmesi, ünlü birisiyle tanışma, ödül veya hediye kazanıldığı belirtilerek form doldurulmasının istenerek kullanıcılara ait kişisel veriler, şifreleri, banka kayıtları gibi bilgilere ulaşılmaktadır. Bunun en bilindik örneği belki de, elde edilen veri ve bilgilerle banka hesaplarının boşaltılması veya kimlik bilgileri kullanılarak dolandırıcılık gibi hukuka aykırı eylemler ile menfaat sağlanmasıdır.
Son olarak kişisel veriler ve güvenlik ile ilgili bir de sosyal medya platformlarında kullanılan “3. parti yazılımlar” vardır. Bunlar sosyal medya platformlarından bağımsız olarak üretilen oyun, eğlence gibi bağlılıkları artırmak için kullanılan ve isteğe bağlı olarak yüklenen yazılımlardır. Bunlar sosyal medya platformlarınca resmen desteklenmeyen ve gizlilik politikası dışında tutulan servislerdir. Bu yazılımlar kullanıcıların özel bilgilerini ve sağladıkları servisler sebebiyle kredi kartı bilgilerini elde etmeleri dolayısıyla kullanıcılar için büyük bir tehdit oluşturuyor[64].
Kullanıcıların üyelik ve profil hesaplarının üçüncü kişiler tarafından sosyal medya platformundaki şifrelerin kırılarak ele geçirilmesi bir bilişim suçu olup TCK. 243. maddesindeki hukuka aykırı olarak bilinen bilişim sistemine girme ve kalma suçunu oluşturmaktadır. Bu şekilde kişinin adı, resmi gibi kişilik hakkının korunmasındaki değerleri zarar göreceğinden kişilik hakkı da ihlâl edilmiş olacaktır.
Sosyal medya platformlarında kişilerin Facebook, Instagram, Twitter hesaplarına girilerek e-postalarının silinmesi, şifrelerinin silinmesi, mahrem bilgi ve fotoğrafların başka yerlere gönderilmesi, gizli yazışmaların başka yerlere gönderilmesi ile kişinin özel hayatının gizliliği, kişisel verileri, resmi üzerindeki hakları, haberleşme ve bilgiye erişme hürriyeti ve dolayısıyla kişilik hakkı da ihlâl edilecektir. Nitekim, TCK. 244. maddesinde, bilişim sisteminin işleyişinin engellenmesi, bozulması, bilişim sistemindeki verilerin yok edilmesi, değiştirilmesi, erişilmez kılınması, sisteme verilerin yerleştirilmesi veya verilerin başka yere gönderilmesi eylemleri suç olarak sayılmıştır. Bununla ilgili emsal teşkil edecek örnek olay 2010 yılında Konya’nın Seydişehir ilçesinde meydana geldi. Olayda Yargıtay, başkasına ait Facebook hesabına girerek, şifreyi değiştirip yazışma yapan sanığa yerel mahkemece verilen beraat kararını bozdu[65].
Sosyal medya platformlarında ele geçirilen hesaplardan, genellikle adres defterine, gruplara veya arkadaş listelerine ulaşılarak bu kişinin arkadaşlarının hesaplarına parasız kalındığı gibi gerçekle ilgisi olmayan mesajlar atılarak para, kredi kartı numarası gibi şeyler istenerek kişiler dolandırıcılık suçu işlenmektedir. Ele geçirilen hesaplardan yapılan saldırılara bir diğer örnek ise, arkadaşlara, grup üyelerine, veya adres defterindeki kişilere spam nitelikli iletiler gönderilmesidir.
Sosyal medya platformundaki hesaplara veya bloglar gibi web sayfalarına virüs, solucan gibi zararlı yazılımlar bırakılarak sisteme zarar verilebilir. Bu gibi hukuka aykırı eylemler sonucu sosyal medya platformlarında kişilerin haberleşmesi engellenebilir veya yayın organlarının yayınları durdurulabilir. Bu da haberleşmenin engellenmesi suçunu oluşturur. Sosyal medya platformunda gerçekleşen haberleşmenin üçüncü kişilerce öğrenilmesi veya başka sosyal medya platformları üzerinden duyurulması haberleşmenin gizliliğini ihlâl suçunu oluşturur. Bu eylemler TCK’nın 124 ve 132. maddelerinde düzenlenmiş olup kişilik hakkı koruması altındaki bu değerlerin ihlâli ile kişilik hakkı da ihlâl edilmiş olacaktır.
Kişiler arasındaki konuşmaların taraflardan herhangi birinin rızası dışı dinlenerek kayda alınması TCK. 133. maddesine göre suçtur. Alınan kaydın Youtube gibi sosyal medya platformlarında ifşa edilmesi ise TCK. 133/3. maddesinde kişiler arası konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçunun nitelikli halidir. Bu eylem kişilerin haberleşmesinin gizliliğini, dolayısıyla özel hayatın gizliliğini ihlâl ettiği için aynı zamanda kişilik hakkı ihlâli de oluşturmaktadır. Kişilerin özel hayatlarının gizliliğini ihlâl niteliği taşıyan eylemlerin sosyal medya platformu üzerinde gerçekleştirilmesi, TCK. 134. maddesindeki özel hayatın gizliliğini ihlâl suçunu oluşturur. Kişilerin özel hayatlarına ilişkin görüntü ve seslerin, çeşitli uygulamalar aracılığı ile doğrudan sosyal medya platformlarına yüklenmesi veya buralardan sağlanan linklerle sosyal medya platformlarında yayınlanması ise TCK. 134/2. maddesi gereği suçtur[66]. Bu suçlardaki eylemler ile kişilik hakkına saldırı da gerçekleşmiş olmaktadır.
Bilişim teknolojileri ile sosyal medya kullanıcılarının hesaplarına girilmesi ve bu hesaplardaki verilerinin bilgi ve rıza dışı elde edilmesi mümkündür. Bu hukuka aykırı eylemlerle elde edilen kişisel veri ve bilgilerin kaydedilmesi TCK. 135. maddesi gereği kişisel verilerin kaydedilmesi suçudur. Bundan başka sosyal medya platformlarında yayılması, casus yazılımlarla ele geçirilmesi ise TCK. 136. maddesindeki kişisel verileri verme ve ele geçirme suçudur. Burada tartışılması gereken bir nokta kişinin rızası ile paylaştığı kimlik bilgileri, fotoğrafları gibi verileri üzerinde de durmak ve bunların başkalarınca kullanılması, kaydedilmesi ve yayılmasının hukuka uygun olup olmadığıdır. Ceza hukuku anlamında sosyal medya platformlarında rızaya dayalı paylaşılan kişisel verilerin başkalarınca kaydedilmesini hukuka uygun gören yazarlar olduğu gibi[67], rızanın aranması gerektiğini savunan yazarlar da mevcuttur[68].
Sosyal medyaya üyelik yaşı bilindiği üzere on üçe kadar inebilmektedir. Yani çocuklar da sosyal medya platformlarına üye olabilmektedir. Sosyal medya araçları ile çocuklarla iletişime geçen kötü niyetli kullanıcılar, onlarla arkadaş olarak kolayca kandırabilmekte ve kullanabilmektedir. Dolayısıyla çocuklar güven telkini ve ikna ile kandırılarak cinsel içerikli konuşmalarla, vücutlarının mahrem yerlerinin fotoğraflarının ele geçirilmesiyle, bu fotoğraflar kayda alınarak TCK. 226. maddesi anlamında müstehcen ürün üretiminde çocuklar kullanılarak müstehcenlik suçu işlenebilmektedir. Facebook’ta 13 yaşındaki bir kız çocuğunun fotoğrafını kullanarak kendine profil oluşturup arkadaşlık daveti gönderdiği küçük kızları kandırarak fotoğraf ve görüntülerini kaydettiği iddiası ve 120 yıla kadar hapis istemi ile yargılanan 28 yaşındaki H. E. örneğinde olduğu gibi sosyal medyada çocuklara yönelik bu tip tehlikeler sıklıkla karşımıza çıkabilmektedir[69]. Bu bağlamda, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın sürdürdüğü aile eğitimleri sorunun çözümüne yönelik önemli adımlar olup çocuklara ait sosyal medya hesaplarının, özellikle kimlerle irtibatta olduklarının, neler konuştuklarının aileler tarafından sık sık kontrol edilmesi gerekliliği de üzerinde durulması gereken bir konudur[70].
Kişilik haklarının korunmasına ilişkin düzenleme daha önce de ifade edildiği üzere Medeni Kanun’un 23,24 ve 25. maddeleri ile Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde yer almaktadır. Bu maddeler kişilik hakkının korunmasındaki genel hükümlerdir. Bu genel hükümlerin dışında bazı kişisel değerleri koruyan özel düzenlemeler de bulunmaktadır. Bunlara Borçlar Kanunu’nun 45,46,47,48. maddeleri, Medeni Kanun’un 26,27,158/2,174,304,305. maddeleri, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 14-19,70-71 ve 80-83. maddeleri örnek sayılabilir.
Bazı yazarlara göre kişilik haklarının özel hukuktaki korunması kendi içerisinde ikiye ayrılmaktadır. Birinci ayrım kişilik haklarının hukuki işlemle (rıza ile) saldırılara karşı korunması (kişinin kendisine karşı korunması), ikincisi ise rıza dışı dış korunma (başkalarına karşı korunma)dır[71].
a.Kişilik Haklarının Rıza İle Yapılan Saldırılara Karşı Korunması
Kişiliğin, TMK 23. Maddesinde bizatihi o kişiye karşı korunması düzenlenmiştir. Söz konusu maddede “ Kimse hak ve fiil ehliyetlerinden kısmen de olsa vazgeçemez. Kimse hürriyetlerinden vazgeçemez veya onları hukuka ve ahlaka aykırı sınırlayamaz.” hükmüne yer verilerek kişilik hakkının, hak ehliyeti ve fiil ehliyeti açısından korunması hükmüne ve sınırlandırmanın sınırına değinilmiştir. Hak ve fiil ehliyetlerinin yanı sıra hürriyetlere de değinilmiştir. Hürriyetler de kişiliğin vazgeçilmez unsurlarıdır. Toplum halinde yaşamak bu hürriyetlerden belli oranda fedâkarlık yapmayı gerektirse de, bunlardan tamamen feragat mümkün değildir. Buradak, hürriyetten feragat, aslında o hürriyeti ortadan kaldıracak şekildeki bir kısıtlamadır[72].Kişinin hürriyetlerine yönelik kısıtlamalar yapması mümkün olup yapılacak kısıtlamaların sınırını, hukuk ve ahlak kuralları oluşturacaktır[73]. Kişinin hürriyetlerinin hukuka ve ahlaka aykırı olarak sınırlandırılıp sınırlandırılmadığının takdiri hakime aittir.
Kişiliğin hukuki işlemle saldırılara karşı korunması sadece gerçek kişilere uygulanmaz, bu hükümler tüzel kişiler ile kişi toplulukları bakımından da uygulanır[74].
b.Kişilik Haklarının Rıza Dışı Saldırılara Karşı Korunması
Kişilik hakkına yönelik saldırıların büyük çoğunluğu rıza dışı, başka bir ifade ile üçüncü kişilerce gerçekleştirilen saldırılardır. Kişilik hakkı özel hükümlerle düzenlenmediyse, meydana gelen saldırılara karşı genel hükümlerle koruma sağlanır. TMK. 24. Maddesi “Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeblerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişiye yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” diye ifade ederek kişilik hakkına saldırı bulunulduğundan bahsedilebilmesi için aranan şartları açık bir şekilde ortaya koymuştur.
Kişilik hakkına saldırı nedeniyle öngörülen korumadan yararlanmak için, aranan ilk şart bir kişilik hakkının varlığıdır. Kişilik hakkının varlığının yanı sıra kişilik hakkı ihlali hedefinin korumadan yararlananın kişisel değerlerden biri olması gerekmektedir. Daha önce de kişilik hakkı kavramı açıklanırken ifade edildiği üzere gerçek kişiler, doğumlarından ölümlerine kadar kişilik hakkına sahiptirler. Buradaki sorun cenine yapılan kişilik hakkı ihlalinin korunmasında kişilik hakkının var olup olmadığıdır. Sağ ve tam doğmak şartını, bozucu şart[75] olarak kabulü ile kişiliği sona erdirmesi veya geciktirici şart[76] olarak kabulü ile kişiliğin kazanılması görüşleri bizi farklı sonuçlara götüreceği konusunda tartışmalar varsa da, aslında bu tartışmalar ceninin sağ ve tam doğması halinde bizi farklı sonuçlara götürmez. Cenin henüz doğmadan açılacak davalarda mahkemece dava hemen reddedilmemeli, ceninin doğumu beklenmeli sağ ve tam doğum gerçekleşmişse, anne karnına düştüğü andan itibaren hak sahibi olacağı kabul edilerek kişilik hakkının korunmasından yararlandırılmalıdır[77]. Nitekim Yargıtay cenin için açılan, ölüm nedenine dayalı bir manevi tazminat davasında “…gerek yasa gerek bilimsel düşünce, davada taraf olmayı sağ ve tam doğuma (kişilik) bağlamaktadır.” diye ifade ederek geciktirici şartı benimsemiştir[78].
Kişilik ölümle sona erer. Ölenin kişilik hakkına yönelik saldırılarda ölenin yakınları tarafından açılan davalarda, ölenin yakınlarının kişilik hakkına saldırı kabul edilmelidir. Yargıtay da ölmüş kişilerin kişilik hakkına saldırıyı ölünün hatırasına saldırı olarak nitelendirmiş ve ölenin yakınlarının kişilik haklarına ihlal kabul etmiştir[79].
TMK’nın 24. Maddesinde kişilik hakkına yönelik saldırıların hukuka aykırı olması şartı aranmıştır. Yargıtay da, kişilik hakkına saldırının varlığı için hukuka aykırılık şartını aramıştır[80]. Burada hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırıdan bahsedildiğinden, buradaki “hukuka aykırılık” borçlar hukuku anlamında kullanılmıştır. Bu nedenle hukuka aykırılığı ortadan kaldıran sebeble hem Medeni Hukuk hem de Borçlar Hukuku nazarında ele alınmalıdır.
Kişilik hakkının kapsamındaki kişilik değerlerini koruyan ve bu değerleri ihlâl eden her türlü davranış, kişilik hakkını ihlaldir. Buradaki davranışın mutlaka gerçekleşmiş veya sürüyor olması aranmaz, tehdit veya tehlikenin bulunması hali de kişilik hakkı ihlâli kapsamındadır[81].
Kişilik hakkına saldırı olup olmadığı somut olayda hakim tarafından belirlenecek olup, hakim bu belirlemede somut olayın tüm şartlarını gözönünde bulundurmak zorundadır. Bununla ilgili Yargıtay’da konu olan bir olayda Yargıtay, Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürü olan davacının bir gazetede hakkında çıkan “yok canım düğüne görevli gitmişlerdir” başlıklı yayınla kişilik hakkına saldırı iddiasını, önemli görevlerde bulunan kişilerin basının haber verme hakkı ve özgürlüğü nedeniyle bu tür sert eleştirilere maruz kalmalarını demokratik rejimin bir gereği olarak yorumlamıştır.
Kişilik hakkına saldırının varlığı halinde özel hukuktaki koruma sistemi kapsamında açılabilecek davalar, TMK. 25. Maddesi ile TBK. 58. Maddesinde belirtilmiştir. Bu hükümlere göre kişilik hakkı ihlâllerinde açılacak davalar iki kategoride düzenlenmiştir. İlk kategoride kişilik hakkı ihlalinin durdurulmasının, ilerde meydana gelebilecek saldırıların önlenmesinin veya hukuka aykırılığın tespitinin; ikinci kategoride ise saldırı sonrası meydana gelen maddi ve manevi zararın giderilmesinin amaçlandığı görülmektedir[82]. Bu bağlamda bu davaları koruyucu davalar ve tazminat davaları adı altında inceleyeceğiz.
Koruyucu Davalar
aaa. Saldırının Önlenmesi Davası
Halen mevcut olmamakla birlikte bir takım eylem ve belirtilerden çok yakın bir tarihte saldırının gerçekleşeceğine veya saldırı gerçekleşmiş ise de, bunun devam edeceğine dair bulunduğu durumlarda saldırının önlenmesi davası açılabilir. Örneğin sosyal medyada, bir kişinin özel hayatına ilişkin bir konuda yapılacak açıklamanın reklam niteliğinde, birkaç gün önceki yayınlarda duyurulması gibi durumlarda açılacak saldırının önlenmesi davası ile davalıya “yapmama” yükümlülüğü yüklenir. Burada aranacak saldırı tehdidi, ciddi ve yakın bir saldırı tehdidi olup bunun takdiri hakime aittir.
Saldırının önlenmesi davası niteliği itibariyle bir eda davasıdır. Saldırının önlenmesi davası için saldırı tehdidi ve hukuka aykırılık unsurlarının bulunması yeterlidir. Kusur bu dava için aranmaz[83].
Uygulamada saldırı tehdidinin gerçek bir saldırıya dönüşmesi ihtimali gözetilerek genellikle saldırının önlenmesi ve saldırının durdurulması davalarının terditli olarak açıldığı görülmektedir. Yargıtay, e-posta, cep telefonu mesajı ve sözlü olarak kişilik hakkına saldırı nedeniyle açılan bir davada, hukuka aykırılığın tespiti ve saldırının önlenmesi isteminin yerel mahkemece, cezai sorumluluğu gerektiren eylemlerin tedbir yolu ile önlenmesinin istenemeyeceği gerekçesi ile reddi kararını bozmuştur.
bbb. Saldırının Durdurulması Davası
Kişilik hakkı ihlalinin ortadan kaldırılması için açılacak dava saldırının durdurulması davasıdır. Saldırının durdurulması davasının hedefi devam etmekte olan hukuka aykırı durumun sona erdirilmesi olup kusur ve zarar şartı aranmaz[84]. Dolayısıyla dava tarihinde bitmiş ve henüz başlamamışsa saldırının durdurulması davası açılamaz. Saldırının durdurulması davası niteliği itibariyle bir eda davasıdır[85]. Durdurma davasında verilecek karar ile hukuka aykırı durum ortadan kaldırılacak, yani saldırının ortadan kaldırılması ve bir daha saldırıda bulunulmamasına karar verilecektir.
Çoğu zaman basın, internet, sosyal medya vb. yolla kişilik hakkı ihlalinde bulunulmuş ise, eda davası olan saldırının durdurulması davası açılması ve sonucunda verilen karar, zarar görenin mağduriyetini ortadan kaldırmaya yetmemektedir. Bu nedenle durdurma davasının tek başına değil, TMK. 25. Maddedeki düzeltmenin ve kararın yayınlanması veya üçüncü kişilere bildirilmesi istemlerinin de birlikte istenmesi saldırının durdurulması davası ile istenilen gerçek faydayı sağlayacaktır[86].
Eda davalarının yargılamasının çoğu zaman uzaması kişilik hakkı ihlal edilen kişinin bu davaları açmakla elde edeceği yarara engel olabilir. İşte bu zarar tehlikesinin önlenmesi veya delillerin korunması için hakime, gerekli tedbiri alma yetkisi tanınmıştır[87]. Bu tedbir kararından sonraki 30 gün içinde dava açılması gerekip açılmaması halinde bu tedbir kararı kendiliğinden ortadan kalkar. Hukukumuzda kişilik hakkının korunmasına ilişkin olarak özel bir tedbir hükmü bulunmamakla birlikte HMK’ndaki geçici hukuki koruma tedbirlerine başvurmak mümkündür. Durdurmanın gerekli olup olmadığının takdiri hakime aittir.
ccc. Kararın Yayınlanması (İlanı) veya Üçüncü Kişilere Bildirilmesi
Yukarıda da ifade edildiği üzere, kişilik hakkını koruyucu davalarla birlikte kararın ilanı veya üçüncü kişilere bildirilmesi kişilik hakkı ihlâl edilen için ayrı bir önem arzetmektedir. Kararın ilanı bağımsız bir dava olmadığından ancak diğer koruyucu davalarla birlikte istenebilir[88]. Kısaca açıklayacak olursak yayın ve üçüncü kişilere bildirme istemi, tartışmalı olmakla birlikte özel davalarla birlikte açılabilir, kendi başına dava konusu edilemez; saldırının başkalarınca öğrenilmesi durumunda, başkalarının değer yargılarında aklanmasına olanak tanıyan ve bu yönüyle durdurma davası ile benzer fonksiyonu ifa eden; kusur şartı aranmayacak sui generis bir istemdir[89].
ddd. Hukuka Aykırılığın Tespiti Davası
Kişilik hakkı ihlallerinden korunmak için açılacak davalardan birisi de hukuka aykırılığın tespiti davasıdır. Kişilik hakkına saldırının gerçekleştiği veya sona ermesine rağmen etkisinin devam ettiği durumlarla birlikte bir saldırının varlığı ya da saldırıda bulunulacağını belirlemek amacıyla hukuka aykırılığın tespiti davası açılabilir. HMK’da tespit davaları 106. Maddede düzenlenmiş olup, tespit davaları ile bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun tespitinin talep edilebileceği hükmüne yer verilmiştir.
Sosyal medyada gerçekleşen bir kişilik hakkı ihlalinin tespiti davasının açılabilmesi için, kişinin istediği hukuki korunmayı diğer dava çeşitlerinden biriyle sağlayamıyor olması gerekmektedir. Ancak tespit davası sonrasında, özellikle sosyal medyada yayınların ihtiyati tedbir kararı ile ortadan kaldırılması, tespit isteminin reddi gerekçesi olamaz[90].
Bazen kişilik hakkı saldırıya uğrayan kişi, koruyucu davalardan birini açarak saldırının durdurulmasını veya önlenmesini istemez veya tazminat davalarına yönelmez. Onun amacı yalnızca saldırının hukuka aykırı olduğu ve bu şekilde kişilik hakkına hukuka aykırı bir şekilde saldırıldığını göstermekten ibarettir. Fakat hukuka aykırılığın tespiti davanın tarafları arasında bilinip görüleceğinden, bu hususun topluma gösterilmesi için, talep ile kararın ilanı veya üçüncü kişilere bildirimi de gerekecektir.
eee. Düzeltme ve Cevap Hakkı
Düzeltme ve cevap hakkı, Anayasa’nın 32.maddesinde temel hak ve hürriyetler arasında sayılmış, kişilerin kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde kullanılabileceği düzenlenmiştir. Kişilik hakkını ihlâl niteliği taşıyan yayınların gerçek olmadığına ilişkin açıklamalar cevap; yayınlardaki gerçek dışı unsurların düzeltilmesine ilişkin açıklamalar ise düzeltme olarak tanımlanmaktadır[91]. Düzeltme ve cevap hakkı sadece mahkemeden değil, ilgili yayın kuruluşundan da istenebilmesi ve kusur gibi manevi tazminatın şartlarının aranmaması bakımından, manevi tazminattan farklı bir nitelik taşır. Bu nedenlerle, düzeltme ve cevap hakkının koruyucu ve tazminat davaları dışında, kişiliği koruyan kendine özgü bir hukuki müessese olduğunun kabulü daha uygundur[92].
Tazminat Davaları
aaa. Maddi Tazminat Davası
Bir kimsenin kişilik hakkı ihlalleri sonucu malvarlığında bir azalma meydana gelmişse bu zarar maddi tazminat davası ile giderilecektir. Yani kısacası maddi tazminat davası, kişilik hakkı saldırıları sonucu meydana gelen malvarlığındaki artış veya azalışın engellenmesidir. Kişilik hakkı ihlallerinden kaynaklanan maddi zararın tazmini için haksız fiile ilişkin şartlar aranacaktır. Yani maddi tazminat davası açılabilmesinin şartları zarar, kusur, illiyet ve hukuka aykırılıktır.
Maddi zararın ispatı yükü TBK. 50/1 maddesi gereği zarar görene aittir. Maddi zararın miktarı hakim tarafından belirlenir. Bazı durumlarda bu miktarı belirlemek oldukça güçtür. Bu nedenle hakim, somut olayın özelliği, olayların olağan akışı, hayatın olağan akışı, yaşam tecrübeleri ve zarar görenin aldığı önlemleri değerlendirerek hakkaniyete uygun olarak zarar miktarını belirlemelidir. Yargıtay, hakime verilen bu zararı belirleme yetkisinin, bir yetkinin ötesinde görev olduğunu belirtmektedir[93].
Kişilik hakkına internet ve sosyal medya gibi ortamlardaki yayınlar veya paylaşımlar, gönderilen e-postalar ile saldırı nedeniyle gerçek veya tüzel kişilerin müşteri kaybı, şirket hisselerinin değer kaybı, tiraj azalması, satışlardaki azalma, iş kaybı gibi zararlar gerçekleşebileceğinden maddi tazminat için aranan unsurların varlığının ispatı halinde zararın tazmini gerekir. Yargıtay, kişilik hakkına saldırı iddiasıyla açılan bir davada maddi tazminat isteminin kabulü gerektiği yönünde karar vermiştir[94].
bbb. Manevi Tazminat Davası
TMK. m. 25.maddesinde maddi tazminatın yanı sıra manevi tazminat davasının açılabileceği de hüküm altına alınmıştır. Fakat TMK. m.25.maddesinde manevi tazminat davasının açılabilmesinin şartları düzenlenmiş değildir. Manevi tazminat, kişinin kişilik hakkına saldırı nedeniyle uğradığı manevi zararın, duyulan elem, acı ve ıstırabın giderilmesini hedefler[95]. Manevi tazminatın hukuki niteliği ve işlevi konusunda iki yaklaşım ortaya atılmıştır. Bu yaklaşımlar subjektif ve objektif yaklaşımlardır. Subjektif yaklaşımda temel alınacak husus manevi zarara uğrayan kişi olup manevi zarar bu kişinin kişilik hakkı ihlali nedeniyle yaşama sevincindeki azalma, üzüntü ve kederdir[96]. Objektif yaklaşımda ise elem ve acının hissedilmesi şart değildir.
Manevi tazminat davası başka bir görüşe göre , gerçek anlamda bir zarar giderim davası olarak görülmez. Daha çok acil bir sosyal yardım ya da caydırıcı ceza niteliğinde, maddi tazminatın sınırlarına dayanan ve tazminatı tamamlayıcı nitelik taşıyan sui generis bir davadır[97].
Hakim manevi taminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer durumları dikkate almalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayan da manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen “tatmin” duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır[98]. Konuyla ilgili örnek olay Konya’da yaşanmıştır. Davacı dava dilekçesinde müvekkilinin sosyal medya üzerinden yayımlanan fotoğrafların altında davalının facebook adresi üzerinden gönderi notu olarak “valla milletin içinde gavurluk varmış. Gavur aşığı bunlar” şeklinde beyanlarda bulunması ve taraftar camiası üzerinden linç kampanyası yaşanması nedeniyle çok sayıda hakaret ve tehdit içerikli mesajlar aldığı, sosyal medya hesabını kapatmak zorunda kaldığı, bu nedenle kişilik haklarının geçmişe ve geleceğe yönelik olarak zedelenmesine yol açması nedeniyle davanın kısmen kabulüne karar verilerek 5.000 TL manevi tazminatın davacıya verilmesine karar verilmiştir[99].
Manevi zararın tazmininde hakimce tazminatın ödenmesi yerine, başkaca hükümlere de yer verilebilir. TBK.’da “Yapılan saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve kararın yayımlanmasına hükmedebilir.” Şeklinde diğer tazmin şekillerine özür dileme, saldırıda bulunanın sözlerini geri alması örnek gösterilebilir[100]. Manevi tazminatın yerine veya ek olarak kınama kararı da verilebilir. Fakat bu örneklere önceleri pek rastlanılmazken, Yargıtay son yıllardaki kararlarında manevi tazminat yerine kınama cezası verilmesinin önünü açmıştır[101]. Fakat bununla ilgili davacının talebinin doğrultusunda kınama cezası verilip verilmeyeceği tartışma konusudur. Yargıtay 11.05.1973 tarihli eski bir kararında talep olmasına gerek olmaksızın kınama cezası verilebileceğine hükmetse de sonraki kararlarında davacının talebi olmadan re’sen hükmün yayınlanmasına karar verilemeyeceğini benimsemiştir.
Manevi tazminatın kimler tarafından açılabileceği özellikle kişilik hakkına saldırıda bulunanın tüzel kişi olması, ölmesi, sınırlı ehliyetsiz olması ve cenin olması durumlarında önem kazanmaktadır. Yargıtay, tüzel kişilerin kişilik hakkını koruyan hükümlerden yararlanacağını belirterek, bir şirket tarafından sosyal medya ortamında kişilik hakkına saldırı nedeniyle açılan davada bu hususu vurgulamıştır[102].
Cenin, sağ ve tam doğmak şartı ile ana rahmine düştüğü andan itibaren hak ehliyetine sahip olacağından, kişilik hakkı ihlali nedeniyle bu şartlara bağlı olarak manevi tazminat davası açabilir. Ölüm halinde ise manevi tazminat davası açılmışsa mirasçılar devam edebilir[103], fakat açılmamışsa mirasçılar onun adına manevi tazminat davası açamayacaklardır.
5651 sayılı Kanun, internet ve sosyal medya ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi ile internet ortamında işlenen belirli suçlara içerik, yer ve erişim sağlayıcıları üzerinden mücadeleye ilişkin esas ve usulleri düzenlemek amacıyla çıkartılmıştır. Kişilik hakkı ihlalleri bakımından 6518 ve 6527 sayılı Kanunlar ile kişilik hakkı ihlâlleri ve özel hayatın gizliliğinin ihlâli nedeniyle içeriğin yayından çıkarılması ve erişimin engellenmesi kararı alma yolu öngörülmüştür.
a.İçeriğin Yayından Çıkarılması
İnternet ve sosyal medya ortamındaki yayınlar ve paylaşımlar için 6518 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile içeriğin yayından çıkarılması içerik sağlayıcı veya buna ulaşılamaması durumunda yer sağlayıcıdan uyarı yöntemi ile istenebilecektir[104]. İçeriğin yayından çıkarılması taleplerinin asıl olarak içerik sağlayıcı tarafından karşılanması gerekirse de, bunlara ulaşmanın çoğu zaman zorluk arz ettiği düşünüldüğünde bu taleplerin muhatapları yer sağlayıcıları olmaktadır. Kural olarak yer sağlayıcılarının kişilik hakkı ihlâline neden olan içeriği çıkarmaları söz konusu değildir. Fakat bunun yapılması barındırdıkları içerik nedeniyle sözleşme hükümlerine ve dolayısıyla hukuka aykırı ise de, burada kanundan aldıkları yetki ile içeriğin yayından çıkarmaları hukuka uygun hale gelmektedir. Burada dikkat edilecek husus yer sağlayıcılarının kanundan aldıkları yetkiyi kullanırken, yetkinin sınırları içerisinde kalmaları hususudur. Nitekim, yetkinin dışına çıkılırsa TCK.244. maddesi gereği bilişim sistemlerini engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçunu işleyeceklerinden cezai sorumlulukları ve hukuki sorumlulukları gündeme gelebilecektir[105].
b. Erişimin Engellenmesi
Sosyal medya ve internet ortamında yapılan kişilik hakkı ihlâllerine karşı 5651 sayılı Kanun’un 9.maddesi, doğrudan Sulh Ceza Mahkemesine başvurmak suretiyle erişimin engellenmesi kararı alabilme imkanı tanımıştır. Söz konusu başvuruda bulunabilecekler, içerik nedeniyle haklarının ihlâl edildiğini iddia eden, gerçek veya tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlardır. Hakim bu başvuruyu yirmi dört saat içinde duruşma yapmaksızın karara bağlayacak, bu karar aleyhine CMK gereği itiraz edilebilecektir. Kararın kesinleşmesine müteakip karar, doğrudan Erişim Sağlayıcıları Birliği’ne, birlikten ise erişim sağlayıcıya gönderilecek, erişim sağlayıcı kararı en geç dört saat içinde yerine getirecektir[106].
Sulh ceza mahkemesinden erişimin engellenmesi yönünde karar alındıktan sonra hukuk mahkemesinde koruyucu veya tazminat davası açılması halinde erişimin engellenmesi kararını kimin gözden geçireceği sorunu gündeme gelecektir. Kanuni düzenleme gereği Sulh ceza hakimi tarafından gözden geçirileceği düşünülse bile davanın esasının hukuk mahkemesine, tedbirinin ceza mahkemesine tabi olması hukuk mantığı ve usul ekonomisine aykırıdır.
Sosyal medyada meydana gelen kişilik hakkı ihlâllerinden korunmak için açılacak davalara yukarıda değinildi. Bu davaların hangi mahkemede görüleceği açılacak davaların konusuna göre belirlenir. Kişilik hakkına saldırı nedeniyle tazminat davası açılacak ise, HMK. 2. Maddesi gereğince asliye hukuk mahkemesi görevlidir. Yine kişilik hakkına saldırı nedeniyle açılacak olan saldırının önlenmesi, saldırının durdurulması, hukuka aykırılığın tespiti ile bu davalarla birlikte istenebilecek olan düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayınlanması istemlerinde de görevli mahkeme asliye hukuk mahkemeleridir. Yargıtay da bu yönde düşünerek bu tür davaların asliye hukuk mahkemelerinde görüleceğine karar vermiştir[107].
Sosyal medya ve internet ortamında kişilik hakkına saldırı nedeniyle 5651 Sayılı Kanun ile içeriğim yayından çıkarılması ve erişimin engellenmesine yönelik tedbir istemlerinde sulh ceza mahkemeleri görevlidir. Bunun nedeni bu istemlerin bir tedbir niteliğinde olduğunun düşünülmesidir.
Elektronik ortamda gerçekleşen kişilik hakkı ihlâllerinde açılacak koruyucu davalar ile tazminat davalarında, TMK. 25/5. maddesindeki hükümle kişilik hakkı ihlâlleri bakımından yetkiye ilişkin HMK’dan ayrı düzenleme yapılmıştır. Söz konusu hükme göre davacı kişilik haklarının korunması için kendi yerleşim yeri veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde dava açabilir. Ayrıca kişilik hakkı ihlâlleri aynı zamanda birer haksız fiil teşkil eder. Dolayısıyla HMK’daki genel yetki kuralı ile haksız fiile ilişkin özel yetki kuralları da yetkili mahkemeyi belirlemektedir. Bu hükümlere bakıldığında, HMK. 16. maddesindeki özel yetki kuralları gereği; haksız fiilin işlendiği yer veya zararın meydana geldiği yer mahkemeleri yetkili mahkemelerdir. Haksız fiilin işlendiği yer ile zararın meydana geldiği yer mahkemesinin farklı yerlerde bulunması mümkündür. Bir tuşa basılması ile internet ve sosyal medya ortamında gerçekleşen kişilik hakkı ihlâlleri, dünyanın çeşitli yerlerinde sonuçlarını doğurmaktadır. Bu nedenle haksız fiile konu yazının yazıldığı, fotoğrafın yüklendiği, paylaşımın yapıldığı veya zararlı yazılımın yüklendiği yer nerede olursa olsun, bu eylemler sonucu haksız fiile konu içerik, e-posta veya zararlı unsurların bulaştığı yer Türkiye’de neresi ise, bu yer mahkemesi yetkili olacaktır. Yargıtay, internet sitesindeki kişilik hakkı ihlâline dayalı manevi tazminat davasında, yerel mahkemenin davacının kendi yerleşim yeri, davalının yerleşim yeri ve yayına konu olayın yaşandığı yer dışındaki bir yerde dava açması nedeniyle verdiği yetkisizlik kararını bozmuştur[108].
Önemle belirtmek gerekirse, kişilik hakkı ihlâlinin, yani haksız fiilin birden fazla kişi tarafından işlenilmesinde olduğu gibi, davalının birden fazla olduğu hallerde haksız fiilin işlendiği, zararın meydana geldiği, zararın meydana gelme ihtimali olan veya davacının yerleşim yeri mahkemesinde görülmesi gerektiğinden kesin yetki söz konusudur.
Az önce de ifade ettiğimiz üzere kişilik hakkı ihlâlleri aynı zamanda birer haksız fiil teşkil eder. Dolayısıyla sosyal medyada gerçekleşen kişikil hakkı ihlâllerinde görülecek zamanaşımı da haksız fiile ilişkin zamanaşımı kurallarına göre belirlenecektir.
Elektronik ortamda gerçekleşen kişilik hakkı ihlâllerinde açılacak koruyucu davalardan saldırının önlenmesi ve durdurulması davaları, belli bir zamanaşımı süresi ile sınırlı değildirler. Saldırının önlenmesi davası, saldırının tekrarlanması veya saldırı tehlikesinin devam ettiği durumlarda derhal açılabilir. Saldırının durdurulması davasında ise, saldırının veya etkilemesinin devam ettiği sürece dava açılabilir. Hukuka aykırılığın tespiti davası ile birlikte düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması, istemlerine dayalı davalar saldırının durdurulması davası niteliği taşıyacağından, bu istemler bakımından da saldırının veya etkilerinin devamı süresince dava açılması mümkündür.
Son olarak kişilik hakkı ihlâlleri için öngörülmüş olan sonuncu zamanaşımı süresi ise ceza zamanaşımı süresidir. Kişilik hakkı ihlâline neden olan eylemin aynı zamanda suç teşkil eden bir eylem olması ve ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmesi halinde, uzamış bu ceza zamanaşımı süresinin uygulanmasını gerektirir.
KAYNAKÇA
Akipek, Jale G /Akıntürk, Turgut./ Ateş Karaman, Derya. , Türk Medeni Hukuku Başlangıç Hükümleri Kişiler Hukuku, 1.Cilt, 10.Baskı, İstanbul (2013)
Akipek, Jale G./Akıntürk, Turgut,Yeni Medeni Kanuna Uyarlanmış Başlangıç Hükümleri, Kişiler Hukuku, Eylül (2002), İstanbul, I. Cilt
Alpaslan, R.T. , Manevi Tazminat Konusuna Genel Bir Bakış, AD, s.7-10, (1967)
Ayan, Mehmet, Kişiler Hukuku, Ankara, (2016)
Brunty Joshua L. / Helenek Katherine, Social Media İnvestigation For Law Enforcement , (2013)
Dural, Mustafa/ Ögüz, Tufan, Türk Özel Hukuku Cilt 2 Kişiler Hukuku,12. Basıdan 13.Tıpkı Basım, İstanbul (2013)
Dülger, Murat Volkan, Bilişim Suçları ve İnternet İletişim Hukuku, 4.Baskı, Ankara (2014)
Egger, A. , Kişinin Hukuku (Çev. Çerniss Volf) Ankara (1948)
Gürses, Binnur, Sosyal Paylaşım Ağlarında Kişisel Verilerin Güvenliği; Sorunlar ve Çözüm Önerileri, BTK İdari Uzmanlık Tezi, Ankara (2013)
Helvacı, Serap, Türk ve İsviçre Hukuklarında Kişilik Hakkını Koruyucu Davalar, İstanbul (2011)
İlkiz, Fikret/ Günaydın, Barış, Kişilik Hakları- Medyada Etik ve Yargı Kararları, Küresel İletişim Dergisi, Sayı 2, Güz (2016)
Karagülmez, Ali, Bilişim Suçları ve Soruşturma-Kovuşturma Evreleri, 3. Bası, Seçkin Yayınevi, Ankara (2011)
Kaya, Mine, Elektronik Ortamda Kişilik Hakkının Korunması, 1.Baskı, Eylül, (2015)
Kaya, Mine , Sosyal Medya ve Sosyal Medyada Üçüncü Kişilerin Kişilik Haklarının İhlali,TBB Dergisi,(2015), (119) 30.01.2017 tarihinde http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2015-119-1496 adresinden erişildi
Kaya, Mine, Telekomünikasyon Alanında Kişilik Haklarının Korunması, Ankara Barosu Dergisi, Yıl:68 Sayı: (2010/4)
Keser, Berber Leyla, Çevrimiçi Davranışsal Reklamcılık Uygulamaları Özelinde Kişisel Verilerin Korunması, İnternet Gelişim Kurulu Raporu, İstanbul (2013)
Koç, Serhat , “Hukuksal Bağlamda Sosyal Medya Analizi ve Kıyaslamalı Mevzuat Önerileri” İstanbul Bilgi Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi”, (2013)
Kılıçoğlu, Ahmet M., Şeref Haysiyet ve Özel Yaşama Basın Yoluyla Saldırılarda Hukuksal Sorumluluk, Ankara, (2008)
Kırca, Çiğdem, Manevi Tazminatın Fonksiyonu ve Niteliği, Yargıtay Dergisi, (1999 C:25, S:3)
Kırlıdoğ, Melih, Çevrimiçi Davranışsal Reklamcılık ve Kişisel Mahremiyet İhlâlleri, 10.02.2017 tarihinde http://mimoza.marmara.edu.tr/~melihk/cdr.pdf adresinden erişildi
Kietzman, Jan H./Hermkens, Kristopher/Mccarthy Ian P./Silvestre Bruno S, Social Media? Get Serious! Understanding the Functional Building Blocks of Social Media, Busines Horizons, Vol 54, İssue 3, (2011)
Oğuzman, Kemal/ Seliçi, Özer / Oktay Özdemir, Saibe, Kişiler, 16. Baskı, İstanbul, (2016)
Özsunay, Ergün, Gerçek Kişilerin Hukuki Durumu, İstanbul, (1982)
Öztan, Bilge, (Şahsın Hukuku), (1999)
Öztürk, Şerife, Sosyal Medyada Etik Sorunlar, Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, (2015), 9(1) : 287-311
Serdar, İlknur, Radyo ve Televizyon Yoluyla Kişilik Haklarının İhlali ve Kişiliğin Korunması, Ankara (1999)
Serozan, Rona, Medeni Hukuk Genel Bölüm Kişiler, İstanbul (2004)
Sloot, Bart Van Der/Borgesius, Frederik Zuiderveen ,Bölüm 4:Google and Personal Data Protection, Google and The Law (Editor: Aurelio Lopez-Tarruella), The Hague (2012)
Tandoğan, Haluk, Borçlar Hukuku.(Özel Borç İlişkileri) Cilt.II, 3.Bası, Ankara, (1987)
Taneri, Gökhan, Sosyal Medyada Paylaşım Sorumluluğu, TAAD, Yıl:7, Sayı:24 Ocak (2016),16.02.2017 tarihinde http://www.taa.gov.tr/yayin/yazar/gokhan-taneri/ adresinden erişildi
Tekinay Selahattin Sulhi, Medeni Hukukun Genel Esasları ve Gerçek Kişiler Hukuku, 6. Baskı, İstanbul 1992
Uluç, Güliz/ Süslü, Bilal, Örnek Yargı Kararlarıyla Sosyal Medya Hukuku, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C:8 S:17 Aralık (2016), 20.02.2017 tarihinde http://oaji.net/articles/2017/1037-1484775418.pdf adresinden erişildi
Velidedeoğlu, Hıfzı Veldet, Medeni Hukuku, Şahsın Hukuku, C. I – Cüz 2, 6. Baskı, İstanbul (1960)
Yavanoğlu, U. , Sağıroğlu, Ş. , Çolak, İ. , Sosyal Ağlarda Bilgi Güvenliği Tehditleri ve Alınması Gereken Önlemler, Politeknik Dergisi, Cilt 15, (2012)
Yılmaz, Berkay, Hukukta Yeni Bir Alan: Sosyal Medya Hukuku, Hukuk Gündemi, (2015/1)
Zahit, İmre , Medenî Hukuka Giriş, 3.Baskı, İstanbul (1980)
Zahit, İmre, Medeni Hukuka Giriş, Temel Kavramlar, Medeni Hukukun Başlangıç Hükümleri ve Hakiki Şahıslar Hukuku, Yenilenmiş Üçüncü Bası, İstanbul, (1980)
Zelan, Zeynep , Dijital Dünya,Sosyal Medya ve Fikri Haklar, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 06.05.2017 tarihinde http://inet-tr.org.tr/inetconf19/bildiri/91.docx adresinde erişildi
Zevkliler, Aydın/Acabey, M.Beşir/Gökyayla, K.Emre , Medeni Hukuk Giriş- Başlangıç Hükümleri-Kişiler Hukuku- Aile Hukuku. Ankara, (2000)
Zevkliler, Aydın, Kişiler Hukuku, Gerçek Kişiler, Ankara (1981)
https://tr-tr.facebook.com/legal/terms/update
http://turk-internet.com/portal/yazigoster.php?yaziid=41373
http://www.webmasto.com/btk-baskani-sayandan-whatsapp-uyarisi
http://mimoza.marmara.edu.tr/~melihk/cdr.pdf
http://www.webmasto.com/youtube-turkce-eserlerin-telif-hakki-konusunda-msg-ile-anlasti
http://www.sabah.com.tr/teknoloji/haber/2013/12/18/yargitaydan-cok-onemli-facebook-karari
http://t24.com.tr/haber/internet-de-icerik-cikarilmasi-ya-da-engellenmesi-kolaylastiriliyor,247240
http://oaji.net/articles/2017/1037-1484775418.pdf
http://www.taa.gov.tr/yayin/yazar/gokhan-taneri/
http://inet-tr.org.tr/inetconf19/bildiri/91.docx
http://www.dijitalajanslar.com/internet-ve-sosyal-medya-kullanici-istatistikleri-2016/
http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2015-119-1496
https://wearesocial.com/our-work
[1] Stj. Av. Cihangir ÇAKIR, İstanbul Barosu, c.cakir@uhy-ozcanlaw.com
[2] Koç, Serhat, “Hukuksal Bağlamda Sosyal Medya Analizi ve Kıyaslamalı Mevzuat Önerileri” İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, (2013).
[3] We Are Social Raporu “ Share Of Global Users By Region” Temmuz,2016, https://wearesocial.com/our-work adresinden erişildi.
[4] Kaya, Mine, Sosyal Medya Ve Sosyal Medyada Üçüncü Kişilerin Kişilik Haklarının İhlali, TBB Dergisi, (2015), s.119.
[5] Zelan, Zeynep, “Dijital Dünya,Sosyal Medya ve Fikri Haklar” Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, (2015).
[6] Bkz. Kietzmann, Jan / Hermkens, Kristoffer / Mccharty, Ian P. / Silvestre, Bruno S, Social Media? Get Serious! Understanding the Functional Building Blocks of Social Media, Busines Horizons, Vol 54, İssue 3, (2011) s.245-246- 247 ; Brunty, Joshua L. / Helenek, Katherine, Social Media İnvestigation For Law Enforcement , (2013), s.9-10- 11.
[7] Kaya, Sosyal Medya Ve Sosyal Medyada Üçüncü Kişilerin Kişilik Haklarının İhlali, s.119.
[8] “Kişilik hakkı, şahsın bedenî, manevi ve fikrî varlığının tamlığı üzerindeki hakkıdır”(bkz., Velidedeoğlu, Hıfzı Veldet, Türk Medeni Hukuku, C.1, Şahsın Hukuku, 5.Baskı,İstanbul 1956,s.88); “ kişinin korunmasını isteyebileceği hukukî, manevî, ahlakî ve bedeni niteliklerine ilişkin menfaatlerine kişilik hakkı denir.”(bkz., Tekinay, Selahattin Sulhi, Medeni Hukukun Genel Esasları ve Gerçek Kişiler Hukuku, 6. Baskı, İstanbul 1992, s.251); “kişilik hakkı, her şahsın esaslı niteliklerinden olan şahsî varlıklarında, hayatı, sağlığı, vücut bütünlüğü ve keza manevî ve fikrî değerleri, meselâ hürriyet, şeref ve şöhreti, özel hayat çevresi üzerinde korunmasını gerektiren mutlak bir haktır”(bkz., İmre, Zahit, Medenî Hukuka Giriş, 3.Baskı, İstanbul 1980,s.445).
[9]Zevkliler, Aydın / Acabey, M.Beşir / Gökyayla, K.Emre, Medeni Hukuk Giriş-Başlangıç Hükümleri-Kişiler Hukuku- Aile Hukuku. Ankara, (2000) s. 445.
[10] 4.HD. 8.9.1982, E.1982/6084 K.1982/7436 (YKD., C.9, S.2, 1983, s.194-195).
[11] Egger, A. / Çernis, Volf, Kişinin Hukuku (Çev. Çerniss Volf) Ankara (1948) s.292; Özsunay Ergün, Gerçek Kişilerin Hukuki Durumu, İstanbul, (1982) s.149; Velidedeoğlu, Hıfzı Veldet, Medeni Hukuku, Şahsın Hukuku, C. I – Cüz 2, 6. Baskı, İstanbul (1960) s. 82,87.
[12] Egger / Çernis, s.293; Zevkliler, Aydın, Gerçek Kişiler, Ankara (1981) s. 268; İmre, s. 446.
[13]Tandoğan, Haluk, Borçlar.Hukuku.(Özel.Borç.ilişkileri) Cilt.II, 3.Bası, Ankara, (1987) s.9.
[14] Egger/ Çernis, s.293.
[15] Alpaslan, R.T.,Manevi Tazminat Konusuna Genel Bir Bakış, AD, s..7-10, 1967,s.610.
[16] Zevkliler, Gerçek Kişiler, s.271.
[17] Ayan, Mehmet, Kişiler Hukuku, Ankara, (2016) s.71.
[18] Tandoğan, s.17.
[19] Bkz, Özsunay,s. 98; Akipek, Jale G., Yeni Medeni Kanuna Uyarlanmış Başlangıç Hükümleri Kişiler Hukuku, İstanbul (2004), s.109-110.
[20] 1.HD. 8.4.1996, E.1996/3713 K.1996/4111 (YKD., C.22,S.10, 1996, s.1548-1549).
[21] Ancak yine aynı maddenin dördüncü fıkrasına göre, “ meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır”.
[22] 4.HD. 30.11.1998, E.1998/6386 K.1998/9569 (YKD., C.25, S.5, 1999, s.613-614).
[23] Oğuzman, Kemal / Seliçi, Özer / Özdemir, Saibe Oktay, Kişiler, 16. Baskı, İstanbul, (2016) s.174.
[24] 4.HD. 11.10.2012, E.2012/3614 K.2012/14910, “…davacılardan D.B.’nin, bir seyahat ve turizm şirketinin yönetim kurulu başkanı olduğu, diğer davacının da yat kaptanı olduğu, davacıların, yat yarışları sırasında cep telefonu ile hatıra olarak çektirmiş oldukları fotoğrafın, “internet yolu ile bankaları dolandıran bir sanal çetenin yakalanması için yapılan operasyonlarla ilgili yapılan haberde izinsiz olarak kullanıldığı, davacıların yazıda sözü edilen çete ile hiçbir ilgilerinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Yukarıda açıklanan biçimde verilen haberle, olayla ilgisi bulunmayan davacıların, çete üyesi gibi olarak gösterilmiş olmaları, onların kişilik hakkına saldırı oluşturur. Gerçekliği kanıtlanamadığından hukuka aykırı olduğu anlaşılan bu yayın nedeniyle davacıların kişilik hakları zarar görmüştür. Kural olarak bir kimsenin fotoğrafının izinsiz yayınlanması da hukuka aykırı olup kişilik haklarına saldırı oluşturur. Bu nedenle davacıların, fotoğraflarının altına ayrıca isimlerinin yazılmamış olmasının sonuca etkisi yoktur. …” (Kazancı Mevzuat ve İçtihat Bankası).
[25] HGK, 17.10.2001, E.2001/4-926 K.2001/742 “Kişilik haklarına şahsa sıkı sıkıya bağlı, devredilemeyen ve vazgeçilemeyen haklar olup; hayat, beden ve ruh tamlığı, düşünce ve çalışma özgürlüğü, şeref, haysiyet, ad ve resim üzerindeki haklar olarak sayılabilir ve bu sayılanlarla da sınırlı değildir. Resim ve portreler bir kimsenin dış görünüşünü o insanı tanımaya imkan verecek biçimde yansıtan nesnedir. Bir kimse, dış görüntüsü üzerinde hak sahibidir. Resim üzerindeki kişilik hakkı Medeni Hukuk yönünden korunduğu gibi 5486 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve 5680 sayılı Basın Kanunu ile de özel düzenlemeler getirilmiştir. Bir kimsenin izni olmadan resminin yayınlanamayacağı genel kuraldır. İzin almaksızın bir kimsenin resminin hangi hallerde yayınlanabileceği,Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 86. maddesinde gösterilmiştir…. 5486 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 86.maddesi, eser niteliğinde olmasalar dahi, resim ve portrelerin, tasvir edilen kişilerin muvafakati alınmaksızın teşhir veya başka şekillerde umuma alınmaksın umuma arz edilemeyeceğini öngörmektedir. Bu hükümdeki “resim ve portreler” ibaresi; fotoğrafları çeşitli tekniklerle yapılmış portreleri, tek başına veya topluluk içinde bulunurken çekilmiş resimleri ifade etmektedir. Bütün bunların, izinsiz olarak teşhiri veya umuma arz edilmesi ya da örneğin bir ilanda, vitrinde, vs. kullanılması, anılan hükümle yasaklanmıştır….Anılan hükümde, izin alınmasını gerektirmeyen haller üç bent halinde sayılmıştır. Bunlardan ilki “Memleketin siyasi ve içtimai hayatında rol oynayan kimselerin resimleri”dir….İzin alınmasını gerektirmeyen halleri düzenleyen yukarıdaki yasa hükmü “Memleketin siyasi ve içtimai hayatında rol alan kişilerden söz etmektedir. Buradaki memleket teriminin, herhangi bir il, ilçe, veya yöreyi değil, tüm ülkeyi (Türkiye’yi) ifade ettiği açıktır. Öğreti de, bu terime böyle anlam yüklemektedir. Dolayısıyla, izin alınması gereğinin söz konusu olmaması için, fotoğrafta tasvir olunan kişinin, herhangi bir idari ya da coğrafi alanı değil, ülkenin tümünü siyasi veya içtimai hayatında rol oynamakta bulunması temel koşuldur”. Kılıçoğlu, Ahmet M., Şeref Haysiyet ve Özel Yaşama Basın Yoluyla Saldırılarda Hukuksal Sorumluluk, Ankara, (2008).
[26] Bkz., Tandoğan, s. 26; İmre, s.470.
[27] 14.CD., 10.09.2013, E.2012/7618 K.2013/8902 “…Mağdure vitrini izlerken sanık mağdurenin arkasından yaklaşarak elindeki cep telefonu kamerasıyla mağdurenin bacaklarını kaydetmiştir. Sanığın bu davranışı cinsel taciz suçunu değil, TCK md. 134/1 ikinci cümlesi gereği özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturur. …” (Kazancı Mevzuat ve İçtihat Bankası).
[28] Ayan, s.84.
[29] Bkz., RG 12.10.2004 Sayı.25611.
[30] Bkz., RG 23.06.1999 Sayı 23734.
[31] Bkz., AY.m.17,18,19,20,21,22,23,24,25.
[32] Özsunay, s:151; Tandoğan, s:5; Zevkliler, s. 306.
[33] Kaya, Mine, Elektronik Ortamda Kişilik Hakkının Korunması, 172. 1.Baskı, Eylül, (2015).
[34] Bkz, https://tr-tr.facebook.com/legal/terms/update, Facebook Hak ve Sorumluluklar Bildirimi Sözleşmesi.
[35] Facebook, Foursquare, Linkedln, Myspace, Delicious gibi sıkça kullanılan sosyal medya platformlarında bu kurallar “topluluk kuralları”, “topluluk standartları”, “kullanım şartları” gibi başlıklar altında beirtilmiştir.
[36] Bkz, YCGK, 15.12.2015, E.2015/12-10, K.2015/510 (Kazancı Mevzuat ve İçtihat Bankası).
[37] Bkz, 11.HD., 12.05.2016 E.2015/11146, K.2016/5454 (Kazancı Mevzuat ve İçtihat Bankası).
[38] Bkz, https://tr-tr.facebook.com/legal/terms/update, Facebook Hak ve Sorumluluklar Bildirimi Sözleşmesi.
[39] Kaya, Elektronik Ortamda Kişilik Hakkının Korunması, s. 175.
[40] Kaya, Elektronik Ortamda Kişilik Hakkının Korunması, s. 176.
[41] Gürses, Binnur; Sosyal Paylaşım Ağlarında Kişisel Verilerin Güvenliği; Sorunlar ve Çözüm Önerileri, BTK İdari Uzmanlık Tezi, Ankara 2013, s.53.
[42] Bkz., 26.12.2014 tarihli Newsweek Dergisi, (2014).
[43] Gürses, s.55-56; Yavanoğlu, Uraz. / Sağıroğlu, Şeref. / Çolak, İlhami., s.22. Sosyal Ağlarda Bilgi Güvenliği Tehditleri ve Alınması Gereken Önlemler, Politeknik Dergisi, Cilt 15, (2012).
[44] Gürses, s.55-56.
[45] Gürses, s.57.
[46] Naklen: http://turk-internet.com/portal/yazigoster.php?yaziid=41373 .
[47] Bkz., http://www.webmasto.com/btk-baskani-sayandan-whatsapp-uyarisi .
[48] Bkz., http://youronlinechoices.eu/ .
[49] Kırlıdoğ, Melih, “Çevrimiçi Davranışsal Reklamcılık ve Kişisel Mahremiyet İhlâlleri”, http://mimoza.marmara.edu.tr/~melihk/cdr.pdf .
[50] Sloot, Van Der Bart / Borgesius, Frederik Zuiderveen: “Bölüm 4:Google and Personal Data Protection”, Google and The Law (Editor: Aurelio Lopez-Tarruella), The Hague 2012, s.76.
[51] Sloot / Borgesius, s.76.
[52] Sloot / Borgesius, s.77-78.
[53] Kırlıdoğ, s.1.
[54] Kırlıdoğ, s.1.
[55] Berber Keser, Leyla, Çevrimiçi Davranışsal Reklamcılık (Online Behavioral Advertising), (2014), s.29 .
[56] Bkz., http://www.webmasto.com/youtube-turkce-eserlerin-telif-hakki-konusunda-msg-ile-anlasti .
[57] Kaya, Elektronik Ortamda Kişilik Hakkının Korunması, s.186.
[58] Bkz., 9.CD. 27.02.2013, E.2013/22 K.2013/2924 “… silâhlı terör örgütünün propagandasının sosyal paylaşım sitesi üzerinden yapılmış olmasını 3713 sayılı yasanın 7/2 hükümleri gereğince cezada artırım nedeni… ” ;
Bkz.,12.CD. 18.11.2013, E.2013/5030 K.2013/25781 “…sanığın bir dönem duygusal arkadaşlık ilişkisi bulunan müşteki tarafından arkadaşlıklarına son verilmesine tepki olarak ve müştekinin bilgi ve rızası dışında facebook sosyal paylaşım sitesinde yaydığı, çeşitli sohbet ortamlarına girip müştekinin ağzından paylaşımlarda bulunduğu ve yine aynı paylaşım sitelerinde okul sayfasına girerek, müştekinin ağzından herkesin görebileceği şekilde edep ve haya duygularını incitici beyanlarda bulunduğu eyleminin ancak hakaret ve kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme ve yayma suçunu… “ ;
Bkz., 12.CD. 25.11.2013, E.2013/1082 K.2013/26647 “…sanığın arkadaşlık teklifini kabul etmeyen mağdurenin facebook üzerinden günlük fotoğraflarını ele geçirip, üzerine incitici ifadeler yazan sanığın, hesabının başkaları tarafından ele geçirildiğini savunmalarına, internet kafe sahibinin tanıklığı ve hesabın iptali için herhangi bir başvurusu olmamasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu gerekçeleriyle itibar etmemiş ve sanığın eyleminin hakaret ve verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme olarak değerlendirilebileceği, ancak TCK 44 maddesi gereğince fikri içtima hükümlerinin dikkate alınması ile daha ağır cezayı gerektiren kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme suçundan …” (TAAD, Ocak 2016).
[59] Bkz., 18.CD. 07.12.2015, E.2015/10377 K.2015/12777 “… sanığın Twitter hesabından atılan hakaret içeren sözlerin diğer sanık tarafından paylaşılan tweeti retweetlemesi suretiyle gerçekleşmesi nedeniyle sanığa yerel mahkemece verilen beraat kararı, olayda zincirleme şekilde hakaret suçunun oluştuğunun gözetilmemesi nedeniyle bozulmuştur.” Uluç, Güliz/ Süslü, Bilal, Örnek Yargı Kararlarıyla Sosyal Medya Hukuku, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C:8 S:17 Aralık (2016), s.344.
[60] Kaya, Elektronik Ortamda Kişilik Hakkının Korunması, s.189.
[61] Kaya, Elektronik Ortamda Kişilik Hakkının Korunması, s.189.
[62] Bkz., 11.HD. 21.03.2016, E.2015/8209 K.2016/3068, “…davacının izinsiz çekilen fotoğrafı davalı … San. ve Tic. A.Ş’ye ait yağların reklamında içerik olarak da kişilik haklarına saldırı oluşturacak şekilde, “tencereye de yakışır, tavaya da” sloganıyla kullanılmış ve bu reklam diğer davalıların sahibi olduğu gazetede yayınlanmıştır. Bu durumda, davacının fotoğrafının izin alınmadan davalılar tarafından ticari amaçlı olarak reklamda kullanılması…’in 86. maddesi ve TMK’nın 24. maddesi kapsamında davacının kişilik haklarına tecavüz teşkil etmekte ve davacının maddi ve manevi tazminat talep hakkı bulunmaktadır. O halde, mahkemece, davacının içinde bulunduğu şartlar göz önüne alınıp gerekli inceleme ve değerlendirme yapılarak davalıların haksız kullanımları karşılığı uygun bir maddi tazminat ile bununla orantılı manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” (Kazancı Mevzuat ve İçtihat Bankası).
[63] Kaya, Elektronik Ortamda Kişilik Hakkının Korunması, s.191.
[64] Yavanoğlu / Sağıroğlu/ Çolak, s. 21.
[65] http://www.sabah.com.tr/teknoloji/haber/2013/12/18/yargitaydan-cok-onemli-facebook-karari (26 Şubat 2017 tarihinde erişildi).
[66] Bkz., 12.CD. 21.06.2012, E.2011/21801 K.2012/14797 “…sanıkla mağdurenin MSN yoluyla internette tanışması, sanığın mağdureye kendisini bayan olarak tanıtarak başka bir kadına ait soyunma sahnelerini kendisine ait gibi yayınlayarak mağdurenin de soyunmasını ve cinsel bölgelerine dokunmasını sağladığı, bu görüntüleri web kamerası ile kaydederek sanığın erkek olduğunu anlayıp sonraki soyunma tekliflerini reddeden mağdureye bu görüntüleri internette yayacağını söyleyip mağdurenin göğüs ve kalça görüntülerinden oluşan 4 adet resmi kendi oluşturduğu bir blogda yayınladığı ve mağdureye “bak bakalım ilk adımı beğendin mi?” şeklinde e-posta göndermesi üzerine sanığın eylemini özel hayatın gizliliğin ihlâl suçu olarak değerlendirerek… “(Kazancı Mevzuat ve İçtihat Bankası).
[67] Karagülmez, Ali, Bilişim Suçları ve Soruşturma-Kovuşturma Evreleri, 3. Bası, Seçkin Yayınevi, Ankara 2011, s.354.
[68] Dülger, Volkan Murat , Bilişim Suçları ve İnternet İletişim Hukuku, 4.Baskı, Ankara (2014), s.608.
[69] Bkz., Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Aralık 2016, s.346.
[70] Bkz., Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Aralık 2016, s.347.
[71] Tandoğan, s.5; Özsunay, s.151; Oğuzman / Seliçi / Özdemir, s.126 vd.; Öztan, Bilge (Şahsın Hukuku), (1999), s.141 vd.
[72] Akipek, Jale G. / Akıntürk, Turgut / Karaman, Derya Ateş; Türk Medeni Hukuku Başlangıç Hükümleri Kişiler Hukuku, 1.Cilt, 10.Baskı, İstanbul (2013), s.373-374.
[73] Helvacı, Serap; Türk ve İsviçre Hukuklarında Kişilik Hakkını Koruyucu Davalar, İstanbul (2011), s.19.
[74] Oğuzman / Seliçi/ Özdemir, s.188.
[75] Helvacı’ya göre bozucu şart görüşüne göre, cenin ana rahmine düştüğü andan itibaren kişilik hakkını kazanır ve fakat ölü doğarsa aynı anda kişiliği sona erer. Bkz: Helvacı, s.88.
[76] Özsunay’a göre ceninin hak ehliyeti geciktirici şarta bağlı bir ehliyet olup hak ehliyeti ceninin tam ve sağ doğması ile gerçekleşirse de, geriye etkili olarak, yani ana rahmine düştüğü andan itibaren hüküm ifade eder. Bkz.: Özsunay, s.20.
[77] Kaya, Elektronik Ortamda Kişilik Hakkının Korunması, s.308.
[78] “Olayımızda destek olan baba 07.08.1980 tarihinde ölmüş, davacı B. 25.12.1980 günü doğmuştur. Babanın ölüm gününde davacının kişiliği henüz gerçekleşmemiş, cenin halindedir. Sağ ve tam doğum koşulu ile medeni haklardan yararlanacağı desteğin yitirilmesi nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenebileceği benimsendiğine göre, bu hakkı kullanma zamanının başlangıcının sağ ve tam doğumun gerçekleştiği 24.12.1980 gününü kabul etmek gerekir…” 4. HD. 23.10.1984, 1983/6747 E. 1984/2849 K. ( Kazancı Mevzuat ve İçtihat Bankası).
[79] 4.HD. 15.11.2007, 2007/722 E. 2007/14147 K. “… Bir kimsenin ölmüş olan yakınına yönelen saldırı o kişinin kişisel varlığına yönelmiş bir saldırı niteliğinde olduğu kabul edilmiştir. Zira kişilik hakkı insana yakını olanın ölümünden sonra bu yolda bir hak sağlamaktadır. Bu hak, miras yoluyla ve ölenin bir hakkı olarak değil de yakınının ölümü ile kişiliğin çerçevesine giren manevi bir haktır. Dolayısıyla ölenin yakınlarına yönelmiş bir saldırı sonucu, kişisel varlıkları saldırıya uğrayan kimsenin BK’nın 49. Maddesi çerçevesinde manevi tazminat isteme hakkı olduğu açıktır.” (Kazancı Mevzuat ve İçtihat Bankası).
[80] 4.HD. 23.03.2000, 2000/70 E. 2000/2539 K., “…davacının işyerine haciz geldiği ve bu haczin hukuka aykırı olduğu menfi tespit dosyası ile sabit olduğu takdirde başkaca incelemeye gerek olmadan manevi tazminata hükmedilmesinin de gözardı edilmesi doğru değildir.” (Kazancı Mevzuat ve İçtihat Bankası).
[81] Helvacı, s.92.
[82] Akipek/ Akıntürk / Ateş–Karaman, s.394.
[83] Serdar, İlknur; Radyo ve Televizyon Yoluyla Kişilik Haklarının İhlali ve Kişiliğin Korunması, Ankara (1999), s.251.
[84] Kılıçoğlu, s.338.
[85] Helvacı, s. 176.
[86] Kılıçoğlu, s.340.
[87] Kılıçoğlu, s.309-310.
[88] Helvacı, s.139.
[89] Kaya, Elektronik Ortamda Kişilik Hakkının Korunması, s.332.
[90] 4.HD. 27.11.2008, 2008/4729 E. 2008/14652 K. ; “ Davacılar, www.ucankus.com adındaki internet sitesinde, hukuka aykırı yayın yapılarak, …Gurubu’na ait Kanal… adındaki televizyon kanalları ile …gibi basın organlarının sahibi olan şirketlerin mali durumu hakkında gerçek dışı, kasıtlı iddia ve isnatlarla … Gurubu’nun battığı, sahibi oldukları televizyon ve gazetelerin el değiştireceği iddiasında bulunduğunu, haksız rekabet ve kişilik hakkına saldırı oluşturan yayınların haksız eylem teşkil ettiğini, yayınların hukuka aykırı ve kişilik haklarını ihlal eder nitelikte olduğunun tespitini, kararın aynı internet sitesinde yayınlanmasını istemişlerdir. Dava konusu edilen yayınlarda , … Gurubu’nun P… olayından sonra ortaya çıkan vergi borcu nedeniyle tüm varlıklarının ve yayın organlarının satışa çıkartılacağı, bunları kimlerin alacağı, değerlerinin ne olduğu biçiminde haberler ve pazarlıklar bulunduğu açıklanmıştır. Payları semaye piyasasında işlem gören gazete ve televizyon şirketleri hakkında bu şekilde yayın yapılması nedeniyle davacıların, hukuka aykırılığın tespitini istemekte hukuk düzenince korunması gereken hakları bulunmaktadır. İhtiyati tedbir kararı ile yayının kaldırılmış olması, yerel mahkemece de varlığı belirlenen saldırının yayınlandığı dönemde gerçekleşmiş olan hukuka aykırığını ortadan kaldırmaz.” (Kazancı Mevzuat ve İçtihat Bankası) .
[91] Kılıçoğlu, s.514.
[92] Kaya, Elektronik Ortamda Kişilik Hakkının Korunması, s.335.
[93] 4.HD. 11.12.2006, 2005/14955 E. 2006/13884 K. ; “ Kural olarak zararın ve kapsamının davacı tarafından kanıtlanması gerekir ( BK. m.42/1). Ancak zararın gerçek miktarının kanıtlanamadığı veya kanıtlanmasının zor olduğu yahut davacıdan beklenemeyeceği durumlarda ise; işlerin olağan gidişi ve zarar görenin aldığı önlemler de göz önünde tutularak zararın kapsamı hakim tarafından belirlenir (BK.m.42/2). Burada, hakime verilen bir yetkinin ötesinde görevin söz konusu bulunduğu da göz ardı edilmemelidir.” (Kazancı Mevzuat ve İçtihat Bankası).
[94] 4. HD. 18.02.2003, 2002/15094 E. 2003/1507 K. ; “ Davacının olaydan ve yayından önce deneme amacıyla işe alındığı, olaydan sonra yapılan yayın üzerine otuz günlük deneme süresi sonunda işine son verildiği gelen şirket yazı cevabından ve tanık beyanlarından anlaşılmaktadır. Yine davacının deneme süreli işe girdiği yerde ev tuttuğu sabit olduğuna göre maddi zararının da olduğu kabul edilmek gerekir. Bu nedenle davacının maddi tazminat isteminin bilirkişi alınarak belirlenmesi, miktarın tam olarak belirlenememesi durumunda BK. nun 42.maddesinin hakime hakime tanıdığı takdir hakkı çerçevesinde değerlendirme yapılmak suretiyle miktarı saptanmalı ve hüküm altına alınmalıdır”. (Kazancı Mevzuat ve İçtihat Bankası).
[95] Dural, Mustafa / Öğüz, Tufan; Türk Özel Hukuku Cilt 2 Kişiler Hukuku,12. Basıdan 13.Tıpkı Basım, İstanbul (2013) s.158.
[96] Kırca, Çiğdem; Manevi Tazminatın Fonksiyonu ve Niteliği, Yargıtay Dergisi, (1999 C:25, S:3), s. 244.
[97] Serozan, Rona ; Medeni Hukuk Genel Bölüm Kişiler, İstanbul (2004), s.426.
[98] Bkz. HGK. 17.02.2010, 2010/4-47 E. 2010/74 K. (Kazancı Mevzuat ve İçtihat Bankası).
[99] Konya 1.Asliye Hukuk Mahkemesi 07.04.2016 2015/677 E. 2016/236 K. Sayılı İlamı “…davalının mahkeme huzurunda vermiş olduğu imzalı beyanı ile davacı için “valla milletin içinde gavurluk varmış. Gavur aşığı bunlar” şeklinde sosyal medya hesabı üzerinden yorum yaptığı, eylemin ikrar edilmesi nedeniyle ceza mahkemesinin sonucunun bekletici mesele yapılmadığı ve mesaj içeriği dikkate alındığında davalının haksız eyleminin hukuka aykırı olduğu, davalının bu eylemi nedeniyle davacının kişilik haklarına zarar verildiği, olaydan ötürü davacının elem ve üzüntü duyduğu, duyulan bu elem ve üzüntünün kısmen de olsa tatmine yönelik olarak olayın gelişimi, oluş şekli tarafların sosyal ve ekonomik durumları, manevi tazminatın caydırıcılık ilkesi dikkate alınarak davacı lehine hukuk ve hakkaniyete uygun bir manevi tazminat takdir edilmesinin uygun olacağı mahkememizce kanaat getirilerek açılan davanın kısmen kabulüne… .” (Özdoğan Hukuk Bürosu, Uyap Avukat Portalı Aracılığıyla).
[100] Kılıçoğlu, s.419.
[101] Bkz. 4.HD. 20.02.2014, 2014/1599 E. 2014/2764 K. ; Bkz. 4.HD. 12.02.2013, 2012/1135 E. 2013/2153 K. (Kazancı Mevzuat ve İçtihat Bankası).
[102] 4.HD. 17.04.2002, 2002/569 E. 2002/4949 K. “ Tüzel kişiler de, BK.m. 49 anlamında manevi tazminat hakkına sahip olup organları aracılığıyla istemde bulunabilir. Bu nedenlerle, sosyal onur ve mesleki itibarlarına yapılan saldırılara karşı korunmalıdırlar. Somut olayda, davaya konu eylemin, gerçek bir kişiye yönelik olması ile bir tüzel kişiliğe yapılması arasında nitelik farkı yoktur.” (Kazancı Mevzuat ve İçtihat Bankası).
[103] Bkz. 4.HD. 17.04.2003, 2002/14576 E. 2003/4915 K. (Kazancı Mevzuat ve İçtihat Bankası).
[104] Bkz. http://t24.com.tr/haber/internet-de-icerik-cikarilmasi-ya-da-engellenmesi-kolaylastiriliyor,247240 .
[105] Dülger, s.866.
[106] Kaya, Elektronik Ortamda Kişilik Hakkının Korunması, s.372.
[107] Bkz., 4.HD. 03.07.2000, 2000/6726 E. 2000/6441 K. (Kazancı Mevzuat ve İçtihat Bankası).
[108] Bkz. 4.HD. 27.12.2011, 2011/15158 E. 2011/14199 K. (Kaya, Elektronik Ortamda Kişilik Hakkının Korunması, s.399).